SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

27 Ocak 2015 Salı

gül


bulutsuz ama yağmurlu bir havada rastlamıştım ona,
gökkuşağını solduran gözlerinin karası kaplamıştı etrafı.
gece oldu birden,
Orion'u söndüren saçlarının sırması serpildi karanlık semanın üstüne tek tek..
gecenin tam da ortası,
hilali kıskandıran teninin beyazı vurdu pencereme.
odamın duvarları, siluetindeki fosforlu şualarıyla aydınlandı.
gün doğmadı o sabah, şafak sökmedi..
güneşi küstüren yüzünün neşesi gülüşünün gamzesine doluştu.
yutkunmadan içtim dumanı üstünde tüten güzelliğindeki iksiri.
Ey hilkat prensesi!
kılcal damarlarımda dahi dolaşan eşsiz mahsumiyet!
karşında duruyor işte, sessizliğinin sağırı, sensizliğinin dilsizi,
yokluğunun kör kütüğü şu aciz şahsiyet..
tanrısından sürgün yemiş yaratık
sanrısından çılgına dönmüş artık
ılık bir nefes versen nolur yüzüme
dokundur ucu temiz değneğini özüme
bahşet bir mucize, dilenipduran üzgün sözüme..
gördüğü her rüyadan dudağı uçuklayarak uyanıyor,
yalnızlığından sersemlemiş çaresiz yüreğim.
o bir zavallı, o bir kahraman aynı zamanda..
kurtarmayı beceriyor her gece ölümden geceyi.
ona can veren ilk heceyi bulduran sensin,
bi gülsen güller açar yazılarımda renk renk..
en iyisi hep gül sen, sen gül, gül-şen şen-gül,
ilk ve son hecem;
GÜL

Ulaş TUZAK

15 Ocak 2015 Perşembe

Eve Dönüş

adımları örümcek gibi çapraz vuruyordu kaldırıma ama şaşırtıcı bi enstantaneyle yolunda düz gidiyormuş gibi görünüyordu. Bu ilginç göz yanılması etrafındaki insanların dikkatini kendine çeviriyordu. Adamın gözü kimseyi görmezken karşısından gelen basmakalıp insanlar ona çarpmamak için adeta çil yavrusu gibi kaçışıyorlardı önünden. Bu da farkında olmadan ona hatrısayılır bi saygınlık katıyordu tabi bu saygınlığı da ilüzyon olarak değerlendirmemiz pek muktedir bi davranış olur kanısındayım. Sol iç cebinden çıkardığı gümüş iskoç matarasından bir yudum viski çekerek soğuk havanın ayıltmaya çalıştığı vücudunu bir nebze daha sersemletti, böylece kabanını delip etine giren keskin soğuğu bir süre daha hissetmeyecekti. Onbeş yirmi dakika sonra ıssız sokağına sapan son köşeyi de dönmüş oldu. Beresinden yükselen dumanlar sokak aydınlatmasına doğru vakumlanıyordu. Evine birkaç adım kala yalpalaması artık ilüzyon olmaktan çıkmıştı, düşmemek için yaptığı hareketler onu sirkte ip üstünde yürüyen cambazlara benzetmişti, dengede kalmak için biyerlere tutunması gerekiyordu artık. En ufak bi esinti bile yere yuvarlamaya yeticekti adamı ama öylesine bi kuru soğuk vardı ki, rüzgar bile donmuştu, esintiden eser yoktu. Neyseki evinin kapısına kendisini ulaştırabilmişti..

Gecenin Düşünde

Gecenin bi yarısı gene uykusuzum. Hadi söyle bakalım bi ninni de uykuya dalalım. Göz kapaklarıma koyacağın ağırlığı bekliyorum. Bu kadar mı hafif olabilirsin? Ah ne kötü, ulu tanrım affet onu.. Bu günah benim ruhumundur, şansımı varsa eğer ona affediyorum. Hadi gece durma devam et, yıldır beni en boğucu sessizliğinle, korkut gücün yetiyorsa en derin karanlığınla beni.. Hani nerdesiniz ey periler cinler şeytanlar? Biliyorum ben daha ürkütücüyüm sizden, özür dilerim geceyi sizden çaldığım için. Keşke mahkum olmasaydım şu F tipine, belki sizler de fink atardınız, in cin top oynardı sevişilen çift kişilik yatakların altında. Bi gardrobum bile yok, yıllarca hep eskitene kadar giydim neyim varsa, değişik giyinmektense değişik düşünmeyi yeğledim hep. Aynı şekilde sıkılana kadar değil de ölene kadar sevmeyi istedim. Bu yüzden uzak durdum sevgiliden, sıkılmaktan da korktum, bi o kadar ölmekten de.. Devlet sisteminin ayakta durmasını sağlayan kolonlarız hepimiz, birimiz yahut bir kaçımızın olmaması onu yine ayakta tutacaktır ama çoğumuzun olmaması bu sistemi sallayacak ve yıkılmasını kaçınılmaz kılacaktır. Korkumuz üzerimize yıkılması veya altında kalmamız değil de daha çok kafamızın üstünün boş kalmasıdır. Gökyüzünü seyretmeyi o kadar unutmuşuz ki, hep birileri bizim yerimize seyretsin istiyoruz, eğer onlar emir buyururlarsa şayet biz de iadei lütufta bulunma şerefine nail olabilme düşüncesinin ezikliğiyle sosyal hayatımızı idame ederiz. Herneyse, bu sınırlı, korku dolu ezik sistemin içinde fırsat bulup da sevebilirsem birini ne ala, yoksa sırf adet yerini bulsun, nikahta keramet vardır palavralarıyla neyin içine girdiğini bilmediğin bi kara deliğin içine kaydırıverirler, başına huniyi, eline de düdüğü veriverirler, sonra da ellerine bi torba çiğdem alıp karşına geçerler, büyük bi keyifle hem dedikodu yapar hem de seyrederler senin o ibretlik saykotrajikomik halini.. Varsın olsun bütün olagelenler zati, biz anca bir ömürlük kelebeğin kanat çırpışı kadar etkileriz dünya yaşamını, bir yelkenliyi hareket ettirebilecek kadar kelebeğin bir araya toplanması ne kadar zaman alır bilmiyorum ama bir gün mutlaka bütün kelebekler kendi istekleriyle bu diyardan göçmek işleyeceklerdir. Çünkü bir günlük ömrü de olsa onlar yaşamak için mücadele ederler, yicek ararlar su ararlar yuva kurma dertleri vardır ve bunları inanılmaz bi şekilde kısıtlı zamanlarına sığdırmayı başarırlar. Eğer yapamazlarsa bunun gereğini ergeç hepberaber yerine getirirler.. Umudum geleceğin kaosundadır, savaş olmadan yaşam olmaz. İyi geceler..

Dolaylama

Arıyorum bu gece de o sihirli sözcükleri, nereye gizlenmişler acaba, nerden çıkarıcaz cevherleri.. Karanlık bi madende lambası loş baretiyle dolaşan toy bi maden mühendisi gibi nereye kazma vurulacağını keşfetmeye çalışıyorum. En ufak hatam mezar yapar burayı cümlemize, ölür gider henüz nefesi bi çığlığa dönüşmemiş düşünceler. Daha neler anlatıcaktık bu dünyaya hep beraber, kah sırt sırta verip birbirimizin götünü kollayacak kah kol kola girip haksızlığa karşı direnecek bazen de omuz omuza halay çekip zaferimizi kutlayacaktık.. Olmadı be gülüm, yanlış yere vurdu kazmayı acemi mühendis, üstümüze çöktü tavan, yerin yüzlerce metre altına gömdü bizi killi toprak yığını.. Var olmaya çalışıyorduk oysa hepimiz, şuracıkta bir anda yok olduk. Hamletin dilemmasına konu olduk, belki bi hikayede üç beş satırlık parodi olmak daha çok memnun ederdi bizi, öyle değil mi dostlar? Ses yok.. Çok sıcak burası, inanılmaz havasız, boğucu.. Yorganı attım üzerimden, battaniyeyi tekmeledim, eşofmanımı çıkarıp fırlattım, kalorifer peteğini kapattım.. Bi türlü geçmiyor içimin cehennemi, üstüne kar vuran pencereyi açtım, bütün kuvvetimle çektim soğuğu içime, yine de kurtaramadım hayatımı, ömrüm sizlere kalsın, sizlere ömür denemeden haybeye.. Ha bi de sevicektik sözüm ona değil mi? Sözüm vardı o kızıl yürekli sarışın kadına, çok sevicektim onu, ipeklere sarmalayıp kundaklıyıcaktım. Bebekler gibi bakıcak ona sonra ondan da bi bebek yapıcaktım, o da ona bakıcaktı, ben de ikisine birden sarılıp mutlu olucaktım. Yani bi süre.. Her zaman öyle olmuyor mu her şey, bi süre sizi oyalamıyor mu? Bi süreliğine kandırıyor mu mutluluk? Her seferinde aldanıyorum bile bile ah ben ne aptalım.. Yuh olsun be bana, onun ne suçu var ki, hem onun görevi bu, seni tongaya düşürmek, faka bastırmak, yar…ı yedirmek.. Hasbinallah! Konuyu yine nereye getirip dayadık, hadi bağla bakalım burdan bağlaybiliyorsan.. Ohoo, bunlar ne ki? Biz nelere bağlama çekmedik, biz eski bağlamacılardanız oğlum, benim dedem de bağlama çalardı ne konuşuyosun sen.. Sanırım ağzımın payını aldım, boyumun ölçüsü hala 1.80, neyse ki bir metre daha uzatılmadan kaçtım ordan. Şimdi beynimdeki kaldırımda yatan başka bi şarapçıya paçayı kaptırmadan en yakın otelin en üst katındaki ve mümkünse arka tarafa bakan odasına sığınıp kalın perdeleri çekmek ve yorganın altına girip bi temiz uyumak istiyorum, müsaadenizle..

3 Ocak 2015 Cumartesi

yazdan kalma bi not

yolunu kaybetmiş bir sokak köpeği geçiyordu önümden hızlı hızlı ama kararsız adımlarla.. sanki acelesi vardı çok belli oluyordu ancak adresinin belli olmaması onu endişelendiriyordu.. biran onu takip etme düşüncesi sardı beni ve heyecanlandım.. gizli bir ajan gibi izleyecektim onu; nereye gidicek, ne yapıcak ve ne olucak sonra merak ediyordum..
öncelikle çok dikkatliydi,her an her adımında güvenliğinden emin olmak istiyordu.. etrafını iyice süzüyor ona göre ilerliyordu.. arada bir çöp kutularına yanaşıyor içindeki pisliği mis gibi kokluyordu.. sanırım acıkmış olmalıydı, karnı içine çökmüş belki gurulduyordu.. ancak aradığını bulamadı, üzgün görünüyordu,gözleri çökmüş ve birazda yorgundu.. acaba benden önce kaç teneke içine girmişti?
biraz ileride köşeyi dönünce bir çocuk parkı vardı, salıncaklar boştu ama rüzgar hafiften sallıyordu onları.. o hiç aldırmadı, salıncakların arasından geçip arka taraftaki ağaçların sıralandığı duvar dibine kadar girdi ve bacağını kaldırıp bikaç yere kokusunu bıraktı.. kokular sıcakta dağılıp metrelerce uzaktaki dişi köpeklerin baştan çıkmasına neden olacaktı, böylece çiftleşmek için kurduğu bu tuzaklardan faydalanacaktı..
öğle vaktiydi, güneş ışınları tam doksan dereceyle iniyordu yer yüzüne. yerden yükselen buharlar köpeğin kürkündeki pireleri bile havaya uçuruyordu. havale geçirmek üzere olan köpek, kendini can havliyle denize atıverdi.

felsefeler

Oysaki felsefeler hayatı süzerek söylenmişti, onları yaşarken yinede petekli halini tercih ediyoruz yedikten sonra ağzımıza sakız olsun diye..