SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

24 Eylül 2013 Salı

Pier

karşımda bodrum kalesi, solumda marina, sağımda kara ada
daha da uzakta kos silueti var, hava hafif rüzgarlı
ince dalgalar parıldıyor güneşin dik açılı ışınlarıyla
eylül'ün sonu olmasına rağmen,
biçok tekne, biçok yat geziniyor bodrum karasularında..

pier'deyim,
bilen bilir, marinanın içinde muazzam bi kafe,
üstü açık, havuzlu sahnesi, uzun şilteli, yastıklı, minderli köşesi
ister otur yemek ye, ister giy şortunu havuza gir
ister al içkini şezlonga uzan,istersen bi demli çay, bi orta kahve söyle
getirsin hemen pıtır pıtır etrafında dolanan ayşegül..
bu görkemli manzaranın keyfini çıkarmak kalıyor geriye
tatlı tatlı uyku giriveriyor enseden dimağına
yemeğin hemen üstüne içilen bir keyf cigarasından sonra
sırtıma iki yastık dayayıp uzatıyorum ayaklarımı kos'a doğru
havuz arkamda, latin jazz müzikler kulaklarımda
yatların birer birer marinayı terkedişleri
ve gezentiden dönen diğerleriyle nöbet değişmesi
gözlerimin önünden klip sahnesi gibi geçiyor
ah şu zengin türkler!
vergi ödememek için yatlarına astıkları amerikan bayrakları
ne hainsin sen be türk zengini..
her neyse, Diamond Catamaran'a rakip olamadı bu sene
Zodiac botlar yine kime escortluk ediyorlar acaba?
hangi godamanın helikopteri turluyor tepemizde?
şu en uzun yat direği var ya?
o değil de, tee orda parasiding yapan adam kim?
oldu mu şimdi be pancar motoru, senin ne işin var burada?
bunca şekil teknenin arasında abese iştikal etmeye ne hacet..
ya askeri kampta hala denize girmek için kendini heba eden
sezon sonu tatilcilerine ne demeli?
salmakis'te kıpırtı yok, olay bitti demek ki,
acaba bizim göl kızı cazibesini mi kaybetti?
başka bi hermafrodit bulsun bu kış kendine..
değirmenler, alaçatı tiyatrosundaki gibi restore edilse
ne muhteşem olurdu aslında, uyuma başkan seçim yaklaştı, huu!
bardakçı'yı göremiyorum burdan ama
şu tepenin ardında öyle biyer olduğunu bilmek bile içimi hoş ediyor..
yeniden karşıya doğru dalıp gitsem, içmelere doğru
burunla kara ada arasından Datça siluetini görüyorum,
palamutbükü ben de burdayım diye el sallıyor, görebilene
datça feribotu duyamadığım gümbürtüyle geliyor bodrum'a doğru
her dakka bikaç milim büyüyor ufukta,
bikaç hafta öncesi gibi yolcusu yok artık
bikaç hafta sonra kendisi de yok olacak nasılsa
idare ediyor şimdilik..

eee, çayım çorbam bitti
yemek molam da bitmiş bu arada
mesaim başlıyor, hadi kalk
işçi işine, işsiz köyüne..
çalışmak istemiyorum,
akşama kadar burada kalmak
bu duygusal tablonun tadına doymak hevesindeyim
hatta burada yaşasam daha güzel sanki,
işi bırakıp yelkene mi başlasam ne?

Bodrum Pier
Halikarnas Şarapçısı

22 Eylül 2013 Pazar

an revan / 2

Yaklaşık üç buçuk saatlik bir zaman zarfının ardından vardım İzmir’e. Eskisi gibi değildi terk ettiğim bu şehir, sanki birileri benim hatıralarımı unutmam için yardım ediyordu. Belediyeler, işletmeciler, müteahhitler bir olmuş, el ele verip her yeri yıkmışlar, kazmışlar, yeni yollar, yeni köprüler, yeni caddeler, yeni kafeler, eski sokaklara yeni evler yapmışlardı. Bu yenilik, eski bir şehrin yepyeni bir umudu, yazılacak yeni hikayelerinin en beyaz sayfalarıydı belki de..
Bornova’dan Halkapınar’a doğru giderken içim bir hoş oldu yine. Çift katlı 63 nolu eski otobüsleri hatırladım. Üst katın camından içeri giren rüzgar, ayyaş öğrencilerin kafalarını ayıltıyordu sabahın dördünde..
Alsancak’a vardığımda bambaşka bir deniz havası kokuyordu, adını bilmediğim başka bir yel esiyordu kordonda, çimler daha bi yeşildi sanki, biranın tadı daha bir malt, alkolü daha bi sertti..
En son hatırladığım gri bulutlar dağılmıştı, koyu kahve görüntüler yerini elvanlı enstantanelere bırakmıştı. Faytonlar bile yenilenmiş, daha bi modern, daha bi ciddi havaya bürümüşlerdi kordon boyunun tıkır tıkır ilerleyen taş yolunu. Hani vapurlara eşlik eden martılar vardı ya, daha da çoğalmışlar şimdi, cümbür cemaat gidiyorlardı Alsancak’tan Karşıyaka’ya..
Güneş batınca yeni bir güneş doğuyordu bu şehire, gecenin sessizliği dört bir yanda çalan düğün şarkılarıyla yankılanıyor, gecenin karanlığı her düğün meydanından ateşlenen fişeklerle aydınlanıyordu. Muazzam bir karşılama töreni düzenliyorlardı sanki bana şehrin ahalisi..
..ve bu şehirde, elinden tutup ta yürüdüğüm bir sevgilim de vardı yanımda. Bütün bu sözcüklere benimle beraber şahit olan, duygularıma ortak olan, sek yalnızlığıma su katan bir sevgilim vardı elbet. Issız bir gürültü, tenha bir kalabalıktı kendisi. Nihayet hayatımda sadece gözüme değil gönlüme de hitap eden biriydi o, bütün eski yoklukları var ediyordu. Kendi kendime konuşarak geçtiğim, aşınmış kaldırımlarıyla, yerde yuvarlanan kurumuş yapraklarıyla, sokak kedilerinin yuvalandığı küflenmiş çöp konteynırıyla dertleştiğim, yaşlı dut ve çam ağaçlarına selam verdiğim yollardan şimdi onunla geçiyordum. Kasvetli sokaklarda bahar havası yükseliyordu biz geçerken, ardımızda yıldız tozları uçuşuyordu, eski binaların köhne duvarları göz kamaştırıcı en sıcak renklere boyanıyordu..
İçmeden sarhoş olmak, bir inansın dünyada sahip olabileceği en son noktadır değil mi? Budistlerin nirvana’sı, Zerdüşti’nin ahura mazdası, Yahudilerin kabbala’sı, Hristiyanların mesihi, Müslimlerin cenneti ne ise benim de içinde bulunduğum durum oydu o anda..

20 Eylül 2013 Cuma

imalar söz konusu

..son anda yetişti kalkan otobüse ve yaşanmış olan yaşanacakları etkiledi kaderi. yalnızca bir oyuna oyunculuk etmekti niyeti ve sonra hayatının baş rolüne aday adayı olan yeni bir oyuncu keşfetti. tüm jüri üyelerinin ayrıntılı değerlendirmeleri sonucu adaylığa terfi eden oyuncu, nihayetinde altın yürek film festivalinde son aşamada temsil edilme hakkı kazandı, artık finaldeydi..
final, artık tek bir seçimle, tek bir oyla belirlenecekti ve tek bir aday vardı, o da ya kazanacak ya da kaybetmeyecekti. işte böyle rahat bir havada geçti festivalimizin sonu, yine de heyecan vericiydi. acaba kazanacak mıydı yoksa kaybetmeyecek miydi?
bence kaybetmedi, ona göre de kazandı diyebiliriz..

yüzünü tarif edemem çok sakıncalı
ama dudaklarında pembe gül tadı var
saçlarını anlatamam kıskanırsınız
bir teline dokundurtmam sizlere,
dane danedir her yeri
her yeri ince ve körpecik
beline sarıldım da çıt dedi
kıyamadım sevmelere onu ben,
içmedim, sarmadım ilk defa
en ayık kafayla sevdim, seviştim
en ayık kafayla sarhoş oldum yeniden,
aklım onda, fikrim onda, içim onda kaldı
boylu boyuna varamadım
türlü huyuna doyamadım
ben o gıza heyranım
sevipdurum işte..

8 Eylül 2013 Pazar

an revan

1

gayet vakur bir muhabbette seyrediyordu halimiz
ne olduysa oldu, sanırım gönül kıvamını buldu
fırtına koparan gökyüzü gibi,
bir anda değişiverdi nevrimiz
o andan sonra sıcaklığına aldırmadan
damağımızı yaka yaka,
çala kaşık daldık keşkek kazanına..

öncekilere nazaran pek de uzunca olmayan bir konuşma geçti aramızda, sonra dayanamayıp sordu; ne olacak halimiz? tahmin ettiğim ancak o an beklemediğim bu sual karşısında, can havliyle bir cevap verme gereği hissettim. genellikle bu gibi durumlarda verilen cevaplar hep plansız ve kararsızca verilir, bu yüzden de insanın içinde derin şüpheler ve gelgitler peydalatır ancak benim eski tecrübelerime dayandırdığım bu nitelikli yargılar sayesinde üstünü çizemiyeceğim hiçbir şüphe, hiçbir müphem durum bulunmamaktaydı. nitekim mantıklı kurgular zincirlemesinde inşa ettiğimiz olayları gerçekleştirmek için ilk adımı atma kararı aldık.

adamın işinden çıktığı saatti, henüz çarşıdan adımlarını birkaç metreye kadar bile alamamışken çoktan mesajını göndermişti kadına. kadın sanki telefonu elinde hazır bekliyormuş hızında cevap yazdı adama. belirledikleri yerde buluştular ve belirledikleri yere gittiler. gittikleri yerde kadının bilmediği kişiler vardı. adam, kadını bu bilinmeyen kişilerle tanıştırdı ve ortaya gelen koca bir tabak keşkek ile sohbet te başlamış oldu. bu bilinmeyen kişilerin yeni evli bir çift olduğu ve adamın yakın akrabaları oldukları daha sonra anlaşılacaktı, bu konudan daha önce hiç bahsetmemişti adam ama kadın da hiç rahatsız olmamıştı, aksine çok memnun görünüyordu, herkes memnundu halinden sanki o akşam.

yenildi, içildi, gezildi ve akşamın sonu geceye bağlandı. o gece pek te hesapta olmayan hadiseler meydana geldi. kadın, adamın evinde kaldı, hem de hiç soru sormadan. bunu beklemeyen adam şaşırdı. şaşkınlığı kısa süre içerisinde tatlı bakışlara ve kana karışan akışlara dönüştü, aynı zamanda yüzüne mayhoş bir tebessüm indi ve buna sevinç dolu bakışlar eşlik etti, yalnızlığın bittiği andı o an, kurtuluş savaşı kazanılmıştı, şimdi zafer zamanıydı ve bu zafer kutlanmalıydı..

saatler süren hoş sohbetin ardından, göz kapakları kapanmaya ve aksine dudaklar yırtılırcasına açılıp gerilmeye başlanmıştı. yanlış anlaşılmasın diye kadını ayrı bir odaya yatıran adamı çıkarken öpen kadın, bu yangının ilk kıvılcımını çıkarmış oldu. yarın erken kalkmak zorunda değillerdi, yine de adam erken kalkmıştı. kıvılcım, adamın içinde alev topu halini almıştı sabaha kadar. bu içsel yangın onu sabahın erken saatlerinde uyandırmış, bidaha da uyutmamıştı. öğleden sonraya kadar kadının uyanmasını bekledi. bahçedeki gülleri ve patlıcanları suladı, otları yoldu, mutfaktaki bikaç parça bulaşığı yıkadı, bilgisayara baktı, balkona çıkıp denizi,limon ağacını, ayvadaki kuşları izledi, herşeyi bi kenara bırakıp öylece düşündü, daha da derin düşündü sonra biran hiç bişey düşünmemeye başladı, duvar gibi oldu, hiç kıpırdamadı, açık kalan bahçe kapısı hafif esen rüzgarın sebep olduğu hava akımından sertçe kapandı. bu ses kadını uyandırmış olacak, biraz sonra kadın odasından çıkıverdi. adamın bütün ilgi ve alakası kadına kaydı o zaman..

dallardan gelen cıvıltılarla, yan yana duran tek kişilik koltukla kısa ve hoş bir sabah sohbetinin ardından kahvaltı etmeye çıktılar. deniz kenarında nadide bir restoranda tost ve çaylarla kahvaltılarını yaptılar, hoş, tost ekmeği biraz kuru da olsa çok tatlı gelmişti ikisine de. her zaman elindekilerin tadı, o anın ambiyansına bağlıdır. eğer mutlu bir havanın içindeysen bütün olumsuzlukları göz ardı edebilirsin, mutsuzken hiç bişeyden zevk almadığını zaten biliyosun. bir sevgilinin gülen gözlerine bakılarak yapılan kahvaltıda, kuru ekmeğin ziyafete dönüşebileceğini işte o zaman anlıyordu her insan..

5 Eylül 2013 Perşembe

edebi'yat

küçük bi çocuğun, annesine duyduğu
o müthiş, yoğun ve acı özlemi
duyuyorum şimdi ona..

kokusu kalmış yatağımda dün gece
giydiği penyemde de keza
üstüme çektiğim pikede
kıvırcıkların serpildiği yastığımda
buram buram o vardı,
tanrım, ne sarhoş ediciydi kokusu?

neden şimdi yok ki burada?
neden giremiyorum koynuna?
ne cüretkardı oysa
adamı baştan çıkarırdı
aşketti beni, salındım ona
saçlarına dolandım
dilim dilime dolandı
eveledim, evvelledim
daha bi edebileştim sanki..

uykum yok ya da var da yok gibi
gece bitti sabahı da geçtik
öğle oluyor hatta
ve gözüm kapanamadı daha
onu düşünüyorum hala..

halikarnas şarapçısı




1 Eylül 2013 Pazar

değilim de değilim

melankoliyi seviyorum, melankolik değilim
alkolü seviyorum ama alkolik değilim
beşiktaş'ı seviyorum, fanatik değilim
erotizm güzel ama erotik de değilim
değilim de değilim

bir güzel seviyorum, aşık değilim
bir kadın görüyorum, yılışık değilim
kafamda bol düşünce, karışık değilim
ben böyle şeylere hiç alışık değilim
değilim de değilim

elimde bağlama var, ozan değilim
türkü söylüyorum ama yazan değilim
içimde sular kaynıyor, kazan değilim
bu yaz da bitti ama hazan değilim
değilim de değilim

halikarnas şarapçısı
1 eylül 13
bodrum