SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

26 Aralık 2012 Çarşamba

öyle güzelsin ki

sana dünyanın en güzel sözlerini söylesem
yanında çirkin ve bi o kadar kaba kalırlar
dünyanın en güzel şiirini yazsam sana
yetmez o kafiyeler güzelliğini anlatmaya..

ulastuzak

23 Aralık 2012 Pazar

Böyle Biri Var (şarkısı)

hadi söyle ne çektiğini
şöyle aşktan biraz bahset
zor zamanlar, dar sokaklar
ne ses ne seda ne de bir veda

bekliyorsun, istiyorsun
gel hemen sev diyorsun
koşuyorsun arıyorsun
ağlıyorsun görmüyorsun
bulamıyor, yok diyorsun

oysa, böyle biri var
seni öyle birden seven
böyle biri var..

ulaş tuzak

kül güzeli

sana yazdığım bütün şiirlerimi yaktım bu gece
kağıtlar yanıp küle döndü, üzerinde kelimeler kaldı sadece
sana yaptığım tüm gemilerimi yaktım bu gece
yüreğim yandı, üzerinde ismin yazılı kaldı sadece

ulastuzak

İKİBİNONÜÇ

Bir yılı daha geride bırakmış olmanın sevinci ile vatani cezamı çektiğimden dolayı esir olmanın hüznü birleşip buruk acı bir tat bırakıyor yüreğimde. Bu burukluk, yalnızlığın verdiği izbe duygularla kendini kamufle etmeyi başarıyor bir süre sonra. Nasıl olsa gözümün önünde eğlenen, içen sıçan, bitaraflarını nispet yaparcasına dağıtan kimseler yok. Bir köşeye çekilmiş, kendi başınalığımın keyfini çıkarıyor, rahatça erdemli hayallerimin tadına varıyorum. Bu düşüncem bana Dostoyevski’nin delikanlı’sını hatırlatıyor. Orda şöyle diyor;’yalnızlık köşemde kendi kudretimi bilmek ve iliklerime kadar duyabilmek.’ İşte bütün dünyanın elde etmeye çalıştığı özgürlüğün tam doğru bir tarifi. Devam ediyor;’madem ki elimde kuvvet var içim rahattır. Tıpkı Jüpiter’in elinin altında şimşeklerin durması gibi, nasıl olsa istediği zaman onları çaktırabileceğini biliyor ya o yüzden çok rahat.’ Eğer benim de elimin altında böyle güçlerim bulunsaydı onları hiç kullanmazdım. Onların bana sağladığı imkanlar beni doyurur, onlarla yapabileceklerimi düşleyip tatmin olurdum.soyluların yanına sokulmazdım, onlar gelip bana sokulurlardı. Kadınların peşinden koşmazdım, onlar bir sel gibi bana akıp gelirlerdi. Bu gururlu, güçlü, herleye ilgisiz ve soğuk duran adamın yanında olmak için can atarlardı. Ben hepsine iyi davranırdım, belki onlara para da verirdim ama karşılığında hiç bişey almazdım. Merak insanlarda duyguları uyandırır, belki ben de karşımdakine tutku ve canlılık aşılardım. Onlar için ölümüne merak edilecek bir fenomen ve idol olurdum.. Bu beni benden alan erdemli hayallerime kısa bir süre ara verip yeni yıl namına da iki kelam edeyim yoksa iki tavşanın peşinden koşup ta hiçbirini yakalayamayan adamın durumuna düşücem.
Bir sürü kıyamet senaryoları yazılıp çizildi getiğimiz yıla dair, bir sürü kehanet ileri sürüldü ancak hepsi bir safsatadan ibaret çıktı. Bütün bunlara rağmen gerçekten kopan kıyametten de kimse bahsetmedi, ne yazıldı ne çizildi. Haber olsun diye günü birlik lanse edilenlerin de üstünde kimse durmadı. Yani sonuçta her zaman olduğu gibi laf oldu torba doldu. Biri yedi biri baktı kıyamet ondan koptu. Siyasi iktidar ise bunun gerçek bir kıyamet olmadığını diyanetten bir fetva yayınlatarak vatandaşlarına duyurdu. İktidar demişken, onun hakkında da bikaç lakırdı etmeden geçemicem. Tamamen düşüncelerime aykırı davranan bir otorite, elindeki gücü sonuna kadar ve istediği şekilde, kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda ve ‘orantısız’ kullanıyor. Gücünün yetmediği, tıkandığı noktalarda yeni güç kaynakları yaratmakta geri kalmıyor, hatta bunun için toplumun değer yargılarını çiğnemekten bile çekinmiyor. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki maalesef doğru bildiğimizi söyleyemiyor, gerçekleri gösteremiyor, usulüne göre davranamıyor, bizim olana sahip olamıyoruz. Bu tabloya bakarak mutluluğun resmini nasıl görebiliriz? Hem Abidin ne yapsın ki? Elinde fırçayla bekliyor şövalenin önünde ve yıllardır tek bir nokta bile koyamadı tuvalin üzerine..
Uzun lafın kısası, her şeyin kısası makbuldür diye bir sonuç çıkardım kafamdan. Hep derler ya kısa kes te aydın havası olsun diye. Her şeyin azı karar çoğu zarar. Mesela; sigaranın kısası, hatunun kısası(yatakta), saçın kısası(erkekte), yolun kısası(köşeyi dönerken), konuşmanın kısası(telefonda), dersin kısası(okulda), reklamların kısası(televizyonda), mesainin kısası(işte), hikayenin kısası(kitapta), askerliğin kısası(jandarmada) ve iktidarın kısası (siyasette) ve belki de hayatın kısası (bu ülkede).. Kısa olan tatlı olur, o yüzden aşklar da hep tatlı olarak kalır damaklarda. Yüreğiniz aşklı, damaklarınız tatlı kalsın efendim, mutlu yıllar herkese.. Ho ho ho ho..

Ulaş Tuzak
23.12.12

Asker'in Mektubu

Ey Dostlar,

Bot bağladığım günden bu yana dört aydan fazla zaman geçti. Bu zamanda yaz ve sonbaharla beraber iki bayram da geçti, yılbaşı yaklaştı. Hayatımı donduran, tüm benliğimi üşüten kara kış geldi çattı. Hava o kadar soğudu ki, şu an şu satırları yazarken bile botun içindeki ayaklarımı hissetmiyorum çift kat kalın çoraba rağmen, düşünün ki ellerimin halini, iki hohlayıp bir yazabiliyorum ancak. Çayımı masamın üzerine koydum, ellerimi ısıtıp dudaklarımı ıslattıktan sonra sigaramı yaktım. Dumansız konsantre olamıyorum yazmaya, illa ki tüten bişeyler olması lazım ya bardakta ya sigarada ya da burnumda. Biliyor musunuz, dışarıdaki her şey burnumda tütüyor, canım da burnuma geldi zaten bu esaret yüzünden, esaret alıp götürdü benden yanan ateşimin küllerini ve içimi ısıtan her şeyi söndürdü. Daha ne kaldı ki geriye? Belki koyu gri bir toz bulutu, belki bulanık bir su birikintisi. Gökyüzünü kaplamış bir karabasan var seçemiyorum hangisi. Şimdi düşünüyorum da, buradan çıkınca nereye koşucam, kime sığınıcam? Düşündüğüm onlarca fikir, yaptığım ince hesaplar, kurduğum tatlı hayaller ve doğaçlama planlarım ne olucak peki? Hepsine bir mıntıka temizliği gerekiyor sanırım, hepsi bir çöp yığınından ibaret artık..
‘Asker vurulunca değil, unutulunca ölür’ sözünün anlatılmaz yaşanır olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim. Gecenin en soğuk sessizliğinde, yatağın en sıcak ve uykunun en tatlı yerinde uyandırıldığımda, hiç itiraz ve şikayet edemeden, saçma sapan bişey için dahi olsa çok önemli bir iş yapıyormuş ciddiyeti ve kararlılığında, sabırla irademi beklenen seviyede tutmayı başardığımda, işte o zaman neler yapabileceğimin farkına vardım. İlk defa hayata tutunabilmenin altın kuralını öğrendim; ‘katlanmak’. Yine bizzat yaşayarak , birilerinin bin kere söylemesine gerek kalmadan ya da çoktan söylenmiş olsa bile, aldırmamış olmanın verdiği çaylaklıkla, deneye yanıla ve nihayetinde doğrusunu bularak geç te olsa güç te olsa seve seve öğrendim. Artık hayata dair biraz daha tecrübeliyim..
Eskilere itafen; Artık özlemiyorum sizi ama yine de ara sıra düşündüğüm bir geçek. Geçmişimdeki biçok şey gibi hislerimde törpülendi burada ve sonunda yitip gittiler. Her şeyde bir hayır vardır derler ya, buraya gelmemdeki hayır da buymuş demek ki. Tımarlandım, rehabilite oldum, içimdeki tüm cerahati söküp attım, temizlendim tamamen. Hem yapmış olduğunuz son manevra hiç te sarsıntı yaratmadı, hiç te yuvarlanmadım şarampole. Ben size çoktan veda etmiştim, çoktan elveda demiştim zaten. Kahpe dünya mı demeliyim yine, aynı yolları baştan mı yürümeliyim? Yoo olmaz olsun o yollar, daha da geri dönemem artık bu şafaktan sonra. Ne en baştan, ne de sil baştan başlayabilirim bu yaştan sonra.-En iyisi yak bi sigara daha.. ee ateş nerde? -Nasıl yok? -Ne işe yarar o zaman bu meret? -Hadi oğlum işine bak sen, al şu fırçayı başla biran önce temizliğe. -Ben mıntıkamı çoktan bitirdim ki. -O zaman al silahını nöbete hadi. Yine gidiyorum nöbete, beni unutmayın dostlarım, yakında, çok yakında hepinize gelicem ziyarete hür general rütbesiyle..

Ulaş Tuzak
Kırıkkale / Ş=13