SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

22 Mart 2012 Perşembe

saçma zaman şeyler

şu tohumlarını saçma dürtüsü ne kadar da saçma değil mi? ya da bir bakış açısı benimkisi.. belki de saçma olan başka şeyler var, örneğin tersinden bakarsak
bu dürtüyü sınırlandıran kurallar saçma görünebilir. yaradılışta bir sorun yoksa (ki bence yok) yaşayışta bir sorun olduğu aşikar. şöyle bir etrafımıza
bakalım, yani insanlardan uzaklaşıp doğaya doğru.. hep doğayı kendine benzetmeye çalışır insanoğlu, neden kendini doğaya benzetmeye çalışmaz? hayvanları
konuşturur, sebze, meyvelere göz ve ağız çizerler, eşyaların ruhları olduğunu düşünenler bile var. her neyse, her bahar bulutlar kaçışıp ta güneş ışınları
yer yüzüne dik açıda ulaştığında ve sıcaklığın belirgin bir seviyede artışı hissedildiğinde bir kıpırdama başlar canlılarda. önce toprak başlar içindeki
güzellikleri ortaya çıkarmaya, sanki görünmez bir ressam eli çaktırmadan işliyormuşçasına fırçayı tualin üstüne. papatyalar halay çekmeye başlar adeta
nevruz kutlar gibi.. kuru dallar yapraklanır, çiçek açar ağaçlar kuş yavrularının cıvıltısında. lodos alır polenleri bir postacı edasıyla adrese teslim
eder gibi dağıtır tek tek çiçeklere.. kediler yakalambaç oynamaya başlar, köpekler umarsıca ulu orta koklaşır ve horozlar tavukları enseledikten sonra
kanatlarını gerinerek efe gibi dolaşmaya başlar ortalıkta..
peki doğa hiç bir hukuk bilmeksizin, asırlardır süregelen bu aksiyon filminin devamını çekmekte bu kadar basit çalışırken, neden insanlar çekeceği basit bir
kısafilmin senaryosunu yazmakta bile bu kadar zorlanırlar? nedir bu korku, tedirginlik, endişe, panik ve kararsızlık? içgüdülere yapılan bu eziyet niye?
saçma sapan kurallarla akan nehrin önüne set çekmek niye? herşeyi geçelim, kendimize yaptığımız bu haksızlık niye?
tamam herşeyi insanlaştırdık, yeri geldi tanrıyı bile.. ona kitap yazdırdık, kendi yarattığı tüm canlıları serbest bıraktık ta bir tek insanlara kurallar
koyduğunu söyledik. sürekli bir doğadan kendimizi soyutlayış ve kendimizi üstün görme egosuna kapıldık. ne de olsa yarı tanrıydık. dünyadaki diğer bütün
canlılardan akıllıydık ve onları irademizle kontrol ediyorduk öyle değil mi? ama gelgelelim konu kendimiz olunca bir sürü ideoloji ve felsefe ürettik. biz
insan olarak basit olamazdık, bunu kabul edemezdik ve hala edemiyoruz da. hep zor olanı seçtik, önce kendimizi zorlaştırdık sonra da hayatı. dünyayı
kendimize zindan etmeyi başardık sonunda..
geri dönüşü yok mu bunun? bu zindandan bir çıkış, bi kurtuluş yolu yok mu? bence var.. hem de o kadr basit ki herşey gözümüzün önünde. görmek istemiyoruz
sadece. bu kadar basit olduğuna inanmıyoruz. hani basit sorular karşısında afallarız ya sınavlarda, bu kadar da basit olamaz der düşünür dururuz acaba
aldatmaca bunun neresinde diye. yahu doğa şeytan değil ki insanı aldatsın. şeytanlık insanın kafasında var. o güzelim rengarenk çiçeklerde, o sallanan
yapraklarda, cıvıl cıvıl öten kuşlarda, martılarda, kedi köpek ve balıklarda olabilir mi şeytan sizce? yani olsa olsa insan doğayı aldatabilir ve işin
gerçeği de budur. o doğa döngüsünün en önemli zincirlerinden bir tanesi olan insan ırkının dengesini bile bozduğunun farkında olmayan biz çok zeki
insanlar, bir ideolojiye zincirleyip kendimizi körelmeye mahkum etmiş durumdayız. köleleşmişiz, kendimize efendiler yaratıp bizi süründürmelerine izin
vermişiz.
en başta tersinden bakarsak demiştim olaya yani doğayı insanlaştırmak yerine insanı doğalaştırırsak ne olur? kendi yarattığımız duvarları, zincirleri
kırıp içinde hapsolduğumuz zindanlardan kurutlmayı başarabilir miyiz? herşeyi denedik bi de bunu deneyelim ne çıkar.. şimdi bu bahar biz de güneşin
başımıza vuran ışıklarıyla aydınlansak, önce bi doğayı görsek olanları farketsek sonra bi kendimize baksak, sorgulasak, eleştirsek. ardından birbirimize
baksak, tüm yargıları unutup güzelliğimizi farketsek, gülümsesek ve el ele tutuşsak. dürtülerimizi esir etmesek te onları serbest bıraksak ve öpüşsek,
sevişsek tıpkı tüm doğanın yaptığı gibi.. doğal olmaktan korkmasak, bikez olsun 'insan gibi ol' demesek kendimize..

Ulaş Tuzak
22/3/12

21 Mart 2012 Çarşamba

us birikintisi

Bir şarkıda anlatmak kolay değil aşkı,
her seste bir yankı, her este bir anı var,
aldığım her nefeste aşka duyduğum bir heves,
ama her notada acı ve her tonda bir yalancı var..
Gece yarısı zaman üçü çeyrek geçiyor
ve kim bilir aklından ne düşünceler geçiyor,
biliyorum aklına yatmasa da
gönül kendinden geçiyor..
Batıda büyük pasparlak bir yıldız var
ve yanında da yine ondan biraz küçük
parlak bir yıldız daha..
Her gecenin yarısında kendi yarımı düşünürüm..
İçkinin tesiri geçince kinin esiri oluyorum..
En sevdiğim kafa şarap kafası,
en nefret ettiğim kafa arap kafası..
Ya hayal ettiğin yerde ol
ya hayal etmeye devam et..
Riyakar olacağıma günahkar olurum
ben güzelliğin uğruna..
Limon ağacına aşılanmış bir mandalina gibiydi aşkımız,
ne tam ekşi ne de tam tatlı,
mayhoş iki sevgiliydik biz..
Kaktüs bile çiçek açıyor ama sen hala dikenlisin..

Ulaş Tuzak

9 Mart 2012 Cuma

Rest

Vazgeç gönlüm sen bu aşktan, sana kıymet veren mi var? diyor Orhan baba o nadide şarkısında ama dinleyen kim.. kimse üzerine alınmak istemiyor, yani doğal olarak kimse aşkından vazgeçme cesareti demeyelim de aşkından vazgeçme iradesini gösteremiyor. Zayıfız bu konuda, gerçekten zayıfız. Bunu laf olsun diye söylemiyorum hatta kendim için anlatıyorum bu kez.. kendimle dertleşiyorum çoğu zaman yaptığım gibi.. kim değer veriyor bu piyasada sana yada bana? Ne halin varsa gör, der gibi davranmıyorlar mı sence? Bence öyle.. o kadar aşağılık bakıyorlar ki gerçekten kendini değersiz hissediyorsun ve sen öyle hissettikçe onlar kendilerini daha da üstün görüyorlar. Bu bir amansız ego savaşı.. yıldırmaya dayalı kurulmuş bir sistem var ve ideolojileri her zaman umursamayarak saygın konumda olmaya çalışmak. Peki ya karşılarına bu blöfü görüp te rest çekebilen güçlü irade sahibi kişiler çıkarsa birgün, o zaman ne halt edicekler? Şimdiye kadar bu deli cesaretini gösterip te bunlara geri adım attırmayı başaran biri olmadığından sistem bu halde olabilir mi? ya da gerçekten bazıları çıkıp ta buna yeltenmeyi denemişler de başarısız mı olmuşlar? Olsun, her başarısızlığın sonrasında yapılması gereken şey başarma adına tekrar denemek değil midir? Bir gönüllü yok mu aramızda, ben varım öyleyse.. rest çekiyorum ulan, restttt.. vazgeçtim işte, gidiyorum..

6 Mart 2012 Salı

Çanak Çömlek Patladı

- çocuk tiyatrosu -

- birinci bölüm -

Melis ve can laptopları kucaklarında birbirleriyle konuşmaktadırlar.. her konuşmada msn sesi duyulur..
(can ve Melis gözlüklüdür..)

Can: Melis nbr? Napıyosun?
Melis: iyidir can sen napıyosun?
Can: hiiç, takılıyorum nette..
Melis: yaa ben çok sıkıldım hadi oyun oynayalım, ne dersin?
Can: olur Melis, ne oynayalım? Iııı.. şeyy oynayalım mı, mario?
Melis: olur oynayalım ama ben mario olurum sen luigi ol.
Can: tamam olur.. peki sen mi bize geliceksin ben mi size geleyim?
Melis: sen gel bize annem dışarı çıkmama izin vermiyor.
Can: tamam o zaman sen aç oyunu ben geliyorum.
Melis: tamam.

Melis: hoş geldin can. Ben de oyuna başladım, birinci hakkım gitti, sıra sende.
Can: iyi çekil bakalım o zaman ben oturayım. (oturur) bak şimdi nasıl geçicem seni iyi izle.
Melis: hahaha, geç te görelim bakalım..

(bir süre oynarlar, eğlendikleri görülür, gülüşmeler, şakalaşmalar..)

Melis: aa yandın işte sıra bende..
Can: game over.. hahahaa ben kazandım 
Melis: annem yemeği hazırlamış, gel yemek yiyelim.

(çıkarlar)


Ali ayşe’nin kapısı önüne gelip ayşe’ye seslenir.

Ali: aaaaaayyyşeeeee.. aaaayyşeeeeeee… aaaayşeeeeeeeeee..
Ayşe: efendiiimm..
Ali: nezaman çıkıyosun dışarı? Hadi gel oyun oynayalım..
Ayşe: kahvaltı yapıodum birazdan bitirir gelirim sen bekle..
Ali: (yerden taş toplar ve kendi kendine şarkı söyler..)

Ayşe: aliii..
Ali: geldinmi 
Ayşe: evet, ne oynuyoruz?
Ali: 5 taş biliyomusun?
Ayşe: hayır bilmiyorum, öğretirmisin.

Ali: tabi öğretirim gel otur şöyle.. bak şimdi, önce taşları böyle yere atıyosun. Sonra bitanesini alıp havaya atıyosun aynı elinle diğerlerini tek tek topluyosun. Sonra yine toplayıp atıyosun hepsini, bu kez ikişer ikişer topluyosun. Sonra bi üçlü bi tekli topluyosun. Sonra 4ünü birden almaya çalışıyosun. Sonra elini koyup üstünden atıyosun, bitanesi yasaklı oluyor ona dokunmadan kale gibi yaptığın elinden geçirmeye çalışıyosun tek tek. Hepsini geçirdikten sonra en son ebeyi geçiriyosun tek seferde. En sonunda taşları avcuna koyuyosun havaya atıp elinin üstünde durduruyosun, sonra tekrar havaya atıp avcunda yakalamaya çalışıyosun. Ne kadar taş yakalarsan o oyundaki puanın oluyor. Yeni oyuna başlıyoruz. Anladın mı?

Ayşe: evet anladım ama sıra nasıl geçiyor, karşıya.
Ali: taşı düşürürsen, ya da yerden alamazsan, ya da yasak taşa değersen sıra karşıya geçer. Kaldığın yerden devam edersin.
Ayşe: tamam o zaman hadi başlayalım.
Ali: al ilk sen başla.
Ayşe: Tamam ve bakalım..

(oynarlar, eğlenirler, gülüşmeler, şakalaşmalar vs..)

Ali: Melis ile can yine yok ortalarda, gördün mü hiç bugün onları?
Ayşe: hayır, görmedim. En son okulda görmüştüm ikisini de.
Ali: ben de en son okulda gördüm. Ne yapıyorlar acaba? Evde hiç sıkılmıyorlar mı?
Ayşe: bilmem.
Ali: gidip çağıralım mı onları da?
Ayşe: hadi gidelim..

Ali-Ayşe: caaaaaaan.. caaaaaann.. caaaaaaann..
(ses gelmez)
Ali-Ayşe: caaaaaaan.. caaaaannn.. caaaaann..
Ali: evde yok heralde, gel bi de Melislere bakalım.
Ayşe : hadi bakalım.

Ali-Ayşe: meliiiiiisss.. meliiiiisss.. meeeeeellliiiisss..
(ses gelmez)
Ali-Ayşe: meliiiiiisss.. meeeelliiisss.. meeliiiiisss..
Melis: kim ooo?
Ali-Ayşe: biziz ali, ayşe.
Melis: nolduuuu?
Ali: biz oyun oynuyoruz dışarıda gelsene sen de
Melis: yok ben gelmicem
Ayşe: neden gelmiyosun, bak hava ne güzel dışarıda
Ali: can’da yok evde onu da çağırıcaktık bulamadık sana geldik
Melis: can burada biz mario oynuyoruz
Can: ali-ayşe ne haber, napıyosunuz?
Ali: dışarıda oyun oynuyoruz gelsenize siz de
Can: biz de oyun oynuyoruz burada, çok güzel mario. Siz gelin hadi. Bak maç oyunu da var pes 2012 yeni çıktı gel pes atalım
Ali: ben bilmiyorum bilgisayarda oynamayı, bende top var gel dışarıda oynarız, daha eğlenceli olur
Can: gelin olm ben sana öğretirim, çok kolay. Joyistik var, üzerlerinde düğme var, onlardan soldakilerle adamları yönlendiriyosun aşağı yukarı falan, sağdakilerle de şut çekiyosun pas veriyosun orta yapıyosun, öndeki tuşlardan biri hızlı koşma, diğeri adam değiştirme..

Ayşe: ben hiçbişey anladım.
Ali: valla ben de anlamadım..
Melis: gelin o zaman mario oynayalım. Ne dersiniz.
Ayşe: ya siz gelin istop oynayalım, yakan top oynayalım
Ali: yakalambaç, saklanbaç, seksek, birdirbir..
Ayşe: evet bisürü oyun var
Can: bizde de çok oyun var, araba yarışı, maç oyunları, fifa, pes, dövüş oyunları, strateji oyunları, age of, counter..
Melis: mario var, hugo var..

Ayşe: gelmiyosanız biz ali ile ip atlamaya gidiyoruz
Ali: aaa evet iyi fikir. Biz gidiyoruz o zaman gelmiyosanız
Can: daha erken ya, biz akşam çıkarız, çıkarsak. Şimdi bilgisayarda oynucaz.
Ali: tamam o zaman akşam görüşürz.
Ayşe: hadi hoşçakalın..
Melis: gülegüle..

(ali-ile ayşe çok eğlenirler.. can ile Melis biraz oynadıktan sonra elektrik kesilir.. ne yapacaklarını bilemezler. Canları çok sıkılır.. en sonunda dışarı çıkmaya karar verirler..)


Can: off ya tam da rekor kırıcaktım (( sırasımıydı şimdi elektriklerin kesilmesinin..
Melis: evet ya ben de çok heyecanlanmıştım ne güzel hiç yanmadan gidiyodun..
Can: çok canım sıkılıyor yaa..
Melis: benim de yaa..
Can: hadi ali ile ayşeyi bulalım ozaman. Onların yanına gidelim bakalım ne yapıyorlar..
Melis: evet hadi gidelim bakalım.. nereye gitmişlerdir sence..
Can: ip atlıcaz demişlerdi en son.
Melis: ağacın altına gitmişlerdir, orası gölge hep orda oynuyorlar..
Can: tamam oraya gidip bakalım o zaman..

Melis: eee burada yoklar can?
Can: ama ip burada baksana..
Melis: saklanıyor olmasınlar?
Can: bizim buraya geliceğimizi biliyolarmıydı ki?
Melis: bilmem tahmin etmiş olabilirler, ya da görmüş olabilirler.
Can: şimdi de bizimle oyun mu oynuyorlar yani?
Melis: evet saklanbaç oynuyorlar )
Can: o zaman biz de oyuna katılırız..

(Melis ve can bisüre oraya buraya bakınıp ali ve ayşeyi aramaya çalışırlar.. fakat bulamazlar, sonra da aliiii, ayşeee diye bağırıp çağırırlar ama bitürlü ali ve ayşeyi bulamazlar.. ağacın altına oturup konuşmaya başlarlar..)

Can: bence onlar eve gitmiştir, ipi de burada unutmuşlar
Melis: bence de öyle, hadi o zaman ipi alıp götürelim ali’ye
Can: ali’ye niye götürüyoruz, ip ayşenindir
Melis: neden öyle diyosun ki, ya alininse?
Can: ya olur mu öyle şey, hiç erkekler ip atlar mı?
Melis: atlamazlar mı?
Can: ben atlamam.
Melis: sadece kızlar mı atlar yani?
Can: evet
Melis: bence sen atlayamıyosun da ondan öyle söylüyosun
Can: olur mu öyle şey, ben tabiî ki de çok iyi ip atlayabiliyorum. Ama atlamam, çünkü erkekler ip atlamaz
Melis: öyle mi gerçekten? Ama ben ali’yi atlarken görmüştüm. Çok eğleniyordu hemde..
Can: gerçekten mi?
Melis: evet.. sen atlayabiliyor musun bana göstersene bikere..
Can: bilmem ki..ya biri görürse
Melis: kimse yok ki burada sadece ikimiz varız..
Can: öyle mi? Emin misin?
Melis: evet eminim sadece biz varız hadi atla da görelim bakalım..

( can ipi kendinden emin bi şekilde alır, atlamaya çalışır fakat her seferinde ipe ayağı dolaşır, düşer.. bitürlü beceremez atlamayı.. en sonunda itiraf etmek zorunda kalır..)

Can: ya aslında ben ilk defa ip atlıyorum, biliyomusun. Daha önce hiç denememiştim.
Melis: evet çok belli )
Can: çok güldün, hadi bakalım sen atla da ben göreyim bu sefer
Melis: ben atlayabiliyorum demedim ki ama
Can: olsun bütün kızlar ip atlamayı bilirler ama sen bilmiyomusun yoksa
Melis: hiç te bile, bütün kızlar ip atlamayı bilmez. Ben bilmiyorum mesela, daha önce ben de hiç ip atlamadım
Can: hadi yaa.. ama çok eğlenceli demiştin
Melis: ben onu ali ve ayşe için söyledim. Çok eğleniyorlardı onları ip atlarken gördüğümde
Can: peki biz de öğrensek eğlenebilir miyiz?
Melis: olabilir aslında ama nasıl öğrenicez ki?
Can: bak böyle yapıyosun..(tekrar ipi alır atlamaya çalışır fakat yine beceremez düşer..)
Melis: (kahkahalar içinde ipi alır o da dener ancak o da takılıp düşer)

(Melis ve can yerde oturmuş, mahçup olmuş, somurtkan bişekilde birbirlerine bakmaktadırlar.. ali ve ayşe gelir)

Ali: heeyy, ne yapıyorsunuz orda?
Ayşe: bize niye haber vermediniz dışarı çıkarken
Can: buradasınızdır diye geldik ama yoktunuz
Ali: biz ip atladık sonra acıktık yemek yemeye gittik. İpimizi unutmuşuz burada onu almaya geldik şimdi
Can: ip burada ama nasıl atlıyosunuz göstersene bi
Ali: çok kolay bak böyle atlıyosun.. bir ki üç..
Ayşe: evet sıra bende bak böyle, bir ki üç..
Melis: nasıl öğrendiniz peki, bizede öğretirmisiniz?
Ayşe: tabiî ki..

(ali ve ayşe ip atlamayı Melis ve cana öğretmeye çalışır.. fonda müzik çalar.. can ve Melis denerler denerler ve en sonunda öğrenirler.. ip atlarken çok güzel eğlenirler.. zaman çok çabuk geçer, akşam olur ve evlerine dağılırlar..)

Ali: ne kadar eğlenceliydi değimli ne güzel eğlendik
Can: eh işte fena değil.. ama counter strike daha güzel. Daha heyecanlı böyle silahlar var vuruyosun düşmanları
Ali: bilmiyorum hiç oynamadım ama ben bilgisayar oyunlarını sevmiyorum, sokak oyunları daha güzel, dışarıda oynanan oyunlar daha eğlenceli
Can: gel bak bi oynayalım o zaman görürsün hangisi daha eğlenceli
Ali: bilmem, sanmıyorum ama senin hatrına denerim
Can: tamam bize gel o zaman evden izin alıp, oynayalım
Ali: tamam gelirim

Ayşe: çok sevdin ip atlamayı melis, istersen yarın da atlayalım ne dersin
Melis: ama ben oyun oynuyorum bilgisayarda çok eğlenceli
Ayşe: bence dışarıda oyun oynamak daha eğlenceli
Melis: sen bilgisayarda oyun oynamıyomusun
Ayşe: hayır hiç hoşuma gitmiyor bilgisayar oyunları. Sadece film izliyorum ve müzik dinliyorum bilgisayarda. Televizyon bile izlemiyorum hiç. Derslerimi yaptıktan sonra ali ile dışarı çıkıyoruz ve bazen ip atlıyoruz, bazen voleybol oynuyoruz, bazen seksek oynuyoruz, bazen de saklambaç..

Ali:Melis istersen yarın sen de gel derslerini bitirince çıkarmısın dışarı?
Melis: bilmem olabilir aslında ama mario da bi bölüm var orayı geçince gelirim. Bugün tam geçiyoduk elektrik kesildi
Can: evet ya tam da rekor kırıyodum, hiç yanmamıştım
Ayşe: iyi o zaman biz yine uğrarız yarın istersen gelirsin
Melis: tamam görüşürüz, iyi akşamlar
Ayşe: iyi akşamlar
Ali: iyi akşamlar
Can: iyi akşamlar

Ali: (dışarıdan seslenir) caaan.. caaaan.. caaaan..
(can bilgisayara dalmış alinin sesini fark etmemektedir. Ali’de bikaç taş alır ve atar, taşlardan bitanesi can’a denk gelir ve can oyunu durdurup bakmaya gider..)
Ali: caaaaan, bengeldim açsana kapıyıııı..
Can: kafamı kırsaydın ali. Tamam açıyorum kapıyı

Can: ne yapıyosun olm, resmen taşlamışsın evi
Ali: sen de duymuyosun hiç, o kadar bağırıyorum
Can: en önemli bölümü geçiyordum sen de tam zamanını tutturmuşsun ama
Ali: ne oynuyosun
Can: counter, bak şu bitsin sana da gösteririm
Ali tamam

(bi süre oynar sonra ali’ye oynamayı gösterir fakat ali bir türlü beceremez hep yanar ve sıkılır, bırakır..)

Ali: can ben sıkıldım, hiç eğlenceli değil
Can: öyle deme ya, oynayamadığın için sana öyle geliyor, çok zevkli aslında
Ali: ben hiç zevk almadım valla o yüzden bana bişey ifade etmiyor
Can: istersen pes atalım olur mu? Futbol oyunu sever misin?
Ali: futbol değil ama top oyununu severim
Can: hangi takımı alıcaksın sen
Ali: Beşiktaş
Can: ben de real madridi alıcam ama çok güçlü olurum, sen barcelonayı alsana
Ali: olsun ben beşiktaşı alıcam
Can: iyi bakalım..

(can aliye nasıl oynandığını göstermeye çalışır, (fonda yine müzik) sonra biraz oynarlar, gol atan sevinir, genelde can sevinmektedir, ali yine sıkılır ve oyunu bırakır..)

Ali: geç oldu artık ben eve gitsem iyi olur
Can: sevmedin mi bunu da
Ali: ne yalan söyleyim pek sevmedim
Can: öğrensen aslında hoşuna gider ama neyse sonra bidaha oynadığımızda eğlenirsin
Ali: yok bidaha oynamam ben sokak oyunlarını daha çok seviyorum, hem ne öyle oturuyosun saatlerce küçüçük ekrana bakıyosun, oturmaktan belin, bakmaktan gözlerin ağrıyor..
Can: evet aslında doğru söylüyorsun, belim neden ağrıyor diyorum bende, bi de gözlerim kızarıyor, sulanıyor hep
Ali: yaa bak gördün mü bunlar hep bilgisayar oynamaktan oluyor, sokak oyunları oynasan hem hava alırsın dışarıda hem de bedenini çalıştırdığın için spor yapmış olursun ve sokaktaki insanlarla oynadığın için gerçek yaşamdan kopmamış olursun, yeni kişilerle tanışırsın, yeni arkadaşların olur, bu daha güzel değil mi?
Can: hmmm.. şeyy.. aslında evet doğru söylüyorsun ali, o zaman yarın dersler bittikten sonra beni de çağır dışarıda oynayalım.
Ali: tamam çağırırım, hadi iyi akşamlar can
Can: iyi akşamlar ali..



-ikinci bölüm-


Melis: can iyi izle son bölüme geçtim oyunu bitiricem.
Can: hadi bakalım, ben bunu bitireli çok oldu, bakalım sende prensesi kurtarabilecekmisin
Melis: tabi kurtarıcam hem de senin puanından daha fazla puanla
Can: görücez bakalım
Melis: hiç yanmadan geldim buraya kadar
Can: ben bikere yanmıştım, 2 canla bitirdim oyunu
Melis: ben hiç yanmadan bitiricem, hahahaa..
Can: görücez..

Melis: yaşasııınn, yuppiii.. heeeyyyy.. bitrdim, bitirdim, bitirdim.. oley oleyyyy ooooleeeyyy…
Can: tebrik ederim Melis, gerçekten beni geçtin..

(bi süre sonra..)

Can: ee şimdi napalım?
Melis: yeniden oynayalım mı?
Can: yok ya, yeter hep aynı şey sıkıldım ben başka oyun oynayalım mı?
Melis: ben başka oyun bilmiyorum ki
Can: counter oynayalım, pes atalım
Melis: offf, onları sevmiyorum ben
Can: aslında benim de artık bilgisayar oynayasım yok, oyunların hepsini bitirdim
Melis: pufff ne yapsak acaba..

(Ali ve ayşe gelir, dışarı çağırırlar)

Ali: caaaaannnn..
Ayşe: meeliiiiisss..
Ali: meliiiisss..
Ayşe: caaaannn..

Can: aaa dışarı çıkalım mı?
Melis: iyi fikir, hadi dışarı çıkalım
Can: ali, ayşe bekleyin geliyoruz
Melis: bekleyin geliyoruuzz..

Can: nasılsınız, napıyosunuz
Ali: derslerimizi bitirdik dışarı çıktık oyun oynamaya
Ayşe: siz ne yaptınız
Melis: biz de oyun oynadık bilgisayarda, mario’yu bitirdim hiç yanmadan hem de, can’ı geçtim, rekor kırdım
Can: tamamen şansına işte, ballı Melis, ballı Melis
Melis: hiç te bile, bal değil bilek bilek
Ali-ayşe: hahahahaaa..

Can: her neyse, ne oynucaksınız bugün?
Ali: bugün seksek oynucaz ama siz derslerinize çalışmamışsınız ki, mario oynamışsınız
Can: ya akşam çalışırız biz, ne dersi şimdi
Ali: olur mu olum, okuldan sonra eve gidip hemen tekrar etmen gerek dersleri ki pekişsin. Bi de hemen verilen ödevleri yap hemen kurtul. Hem iyi öğrenmiş oluyosun hem de ödevleri yapmayı unutmamış oluyosun, aradan çıkıveriyor bidaha özgürsün istediğini yap.. dışarı çık , oyun oyna, eğlen işte..
Can: tamam ya hallederiz
Melis: evet akşam hallederiz dersleri sorun değil, ama şimdi ne oynucaz hadi oynayalım..
Ayşe: seksek oynucaz..
Melis: o nasıl oynanıyor göstersene
Ayşe: bak şimdi, önce yere çizgileri çiziyoruz, 8 tane çizgi.. ilk üçü arka arkaya sonra 4-5 yan yana sonra 6 tek ve 7-8 yan yana.. bunları çizdikten sonra elimize bir taş alıyoruz. Ve 1den başlıyoruz. Taşı attığımız kareye basmadan diğer kareleri seke seke dolaşıyoruz en son geri dönerken taşımızı alıp çıkıyoruz. Bunu yanmadan 8e kadar ilk kim yaparsa oyunu kazanıyor.. anladınız mı?
Can: be anladım, ver taşı hemen oynayayım. (hemen atılır ancak ilk seferde yanar..)
Ali-ayşe: hahahaaaa..
Ali: öyle değil bak böyle.. (hemen hızlı bi şekilde oynar) anladın mı?
Melis: ver bakalım, şimdi ben deneyeyim.. ( o da aynı şekilde yanar..)
Ali-ayşe: hahahaaa..
Ayşe: acele etme, iyi bak, dikkat et, çizgilere basma! ( bu sefer ayşe oynayarak gösterir)

(can ve Melis her seferinde daha iyi olmaya başlarlar, yavaş yavaş öğrenirler ve eğlenirler.. ara da bir ali ve ayşe yanar Melis ve can gülerler.. bu sırada fonda yine müzik çalmaktadır..)

Can: yuppiii.. kazandım, ben kazandım ben ben :.. oleeyy oleyyy..
Ali: tebrik ederim can, gerçekten çok başarılısın hemen öğrendin ve kazandın
Ayşe: tebrikler can. Gördüğün gibi çok eğlenceli değil mi?
Can: evet çok eğlenceli hadi bidaha oynayalım, bidaha..
Melis: evet bidaha oynayalım, busefer ben kazanıcam..
Ali: ama akşam oldu hava kararıyor, sonra yine oynarız. Hem daha başka oyunlar da var onları da oynarız
Ayşe: evet yarın da onları oynarız
Melis: tamam o zaman ama şimdi napıcaz
Can: Melis sen bize gel bilgisayar oynayalım olur mu?
Melis: ne oynucaz peki?
Can: bende yeni bi oyun var, gösteririm sana çok beğeniceksin
Melis: tamam olur, hadi gidelim o zaman.
Ali: ee o zaman iyi akşamlar size
Ayşe: hadi iyi akşamlar, görüşmek üzere
Melis-can: iyi akşamlar..

(ali ve ayşe gittikten sonra can ve Melis tekrar gelirler..)

Melis: ee niye buraya geldik can, hani size gidip bilgisayar oynucaktık
Can: ya ne bilgisayarı kızım, ne güzel seksek var burada baksana, hadi oynayalım ben çizgileri çiziyorum
Melis: yeni oyun demiştin ya
Can: al sana yeni oyun işte, ne kadar eğlenceli baksana
Melis: evet aslında bilgisayardan çok daha eğlenceli
Can: eveett, çizdim çizgileri, hadi sen başla
Melis: tamam..

(yine fonda müzik çalarken can ve Melis eğlenirler.. oyunu Melis kazanır ve çok mutlu olur, beraber eve giderler..)



-üçüncü bölüm-



(Melis ve can sokakta oturup sabırsızlıkla ali ve ayşe’nin gelmesini beklerler..)

Can: ya nerde kaldı bunlar, bekle bekle sıkıldım valla
Melis: o zaman gel biraz bilgisayar oynayalım, onlar gelene kadar
Can: ben bilgisayarı sevmiyorum artık, hiç eğlenceli değil
Melis: önceden öyle demiyordun ama, tabi mario’da seni yenince bidaha benimle oynamıyosun dimi
Can: yaa ne alakası var, diğer oyunların hepsinde ben yeniyorum seni
Melis: o zaman niye sıkıldın bilgisayardan
Can: oturduğun yerden bi makinenin başında tek başına zaman geçiriyosun, üstelik sandalyede belim ağrıyor, baksana ikimizde de gözlük var, gözlerimiz bozuldu bilgisayar oynamaktan, kamburlaştık iyice
Melis: haklısın, bilgisayar çok zararlı bi makine, onu oyun oynamak için kullanmamalıyız bence
Can: bence de öyle, hem dışarıdaki oyunlar daha eğlenceli. Ali ve ayşe biran önce gelseler de yeni oyun öğretseler bize
Melis: evet ya nerde kaldılar bunlar..

(ali ve ayşe Melis ve can’ın yanına gelirler)
Can: oleyyy be geldiler, geldiler –aşırı sevinçli-
Melis: neredeydiniz ya, çok canımız sıkıldı sizi beklerken
Ali: ev ödevlerimizi yapıyorduk, derslerimizi tekrar ettik, yemeğimizi yedik öyle çıktık
Can: ya boş ver şimdi ödevi yemeği falan hadi yeni oyunlar oynayalım
Ayşe: siz ödevlerinizi yaptınız mı bakalım? Önce dersler, sonra oyunlar
Melis: ya sizi niye ilgilendiriyor bizim ödevlerimiz?
Ayşe: çünkü öğretmen, arkadaşlarınızın derslerine yardım edin, bilmediklerinizi, yapamadıklarınızı önce arkadaşlarınıza sorun sonra bulamazsanız gelin bana sorun demiyor mu?
Can: yani?
Ayşe: yani şimdi biz sizin derslerinizi düşünmezsek, siz kötü not aldığınızda öğretmenimiz bizim size yardım etmediğimizi düşünecek
Can: ya boşver annem gibi konuşuyosun aynı haa, hadi oyun oyun oyun..
Ali: bak can, anne ve babamızın sözünü bazen dinlemek istemesek te onlar bizim yiliğimizi istedikleri ve bizi düşündükleri için böyle davranıyorlar ama asıl iyi arkadaşlıklar edinirsek yani anne ve babamızın bizi düşündüğü gibi düşünen arkadaşlarımız olursa işte o zaman güzel ve uzun süreli dostluklar kurar, hayatta başarılı oluruz.
Melis: ali doğru söylüyor can, bence bizim en iyi arkadaşlarımız ali ve ayşe. Çünkü onlardan başka kimse bizim derslerimizle ilgilenmiyorlar. Hep bilgisayar oyunları hakkında konuşuyorlar bizimle. Çok şanslıyız onlar ali ve ayşe gibi arkadaşlarımız olduğu için
Ayşe: teşekküre ederim Melis, biz de başka arkadaşlar bulamıyoruz artık sokakta. Kimse dışarı çıkıp oyun oynamıyor artık, herkes evinde ya tv izliyor ya da bilgisayar oyunu oynuyor, internette konuşuyorlar birbirleriyle hep
Ali: feybukmudur nedir, o çıktı çıkalı yüzyüze görüşmeyi unuttu herkes, hepsi bir saklambaç oyunu gibi sanal profillerin arkasına saklanıyorlar
Can: saklambaç mı? o nasıl bir oyun?
Ali: benim en sevdiğim oyun
Ayşe: benim de
Melis: hadi yaaa, çok merak ettim nasıl bi oyun, hadi oynayalım hemen
Ali: tamam o zaman. Şimdi hooop güm yapılarak ya da sayışarak bir ebe seçiliyor. Sonra ebe bir duvara kapanıp 1den kaça kadar belirlendiyse o sayıya kadar sayıp, sayma sırasında saklanan arkadaşlarını aramaya ve görünce duvara gelip onu sobelemeye çalışıyor. Diğerleri de ebe görmeden duvara koşup ebe değilim deyip ebe olmaktan kurtuluyor. Sobelenen 1 kişi ise o ebe oluyor 1 den fazla ise kimin ebe olacağına ebe karar veriyor. Eğer ebe yanlış kişiyi sobelerse o zaman çanak çömlek patlıyor ve ebe kişi tekrar ebe oluyor. Anlaşıldı mı?
Can: çanak çömlek kısmını anlamadım yani nasıl çanak çömlek patlıyor?
Ali: şimdi sen ebesin ya ayşeyi Melis sanıp Melis sobe dersen ve oradan ayşe çıkarsa çanak çömlek patladı diyor ve herkes saklandığı yerden çıkıp geliyor sen tekrar ebe oluyorsun. Tamam mı?
Can: haa, tamam tamam anladım.. hadi oynayalım. Kim ebe olucak?
Ali: ben olayım hadi bu sefer. Burası da duvar olsun. 1-2-3..

(herkes saklanır ve Melis ile ayşe kostümleri değişir, ali melisi ayşe sanar ve ayşe sobe deyince çanak çömlek patladı derler hep birlikte ve ali tekrar saymaya başlar.. müzik girer ve oyun biter..)

Yazan:
ULAŞ TUZAK
İzmir 2011

mumdan gönül

Gönül bir mumdur alevi de aşk,
yandıkça eritir mumu alev,
eridikçe biter mum,
mum bitince alev de söner
ve karanlığa geri döner gönül..
mum lekesi kalır geriye,
ne yaparsan yap çıkmaz döküldüğü yerden,
klorak bile fayda etmiyor bu kimyasal atığa..

ULAŞ TUZAK

5 Mart 2012 Pazartesi

Kim bu densiz?

Telefonum çalmaya başladı. Bakınıyorum etrafıma bulamıyorum bir türlü. Sesin geldiği yöne doğru gidiyorum, gördüğüm ne varsa alt üst ediyorum kanepenin üzerinde yine yok. Koltukların altına, masaların üstüne bakıyor, pantolonun ve ceketin ceplerini karıştırıyorum, evirip çeviriyorum ama bulamıyorum, bulamıyorum. Son bir ihtimalle toplanıp düzeltilmiş yatağımın yanına yaklaşıyorum ve battaniyeyi kaldırıyorum ses çoğalıyor. Elimle yokluyorum ve yastık kılıfının içinden çıkartıyorum telefonu, hışımla ‘evet’ tuşuna basıyorum ancak hiçbir ses gelmiyor, ekrana baktığımda ise cevapsız çağrı yazdığını görüyorum, anladım ki yetişemedim. Peki kim aramış şimdi beni, merak etmem normalde ama şu an merak ediyorum. En azından o kadar emeğimin karşılığı olarak bilmem gerek kimin aradığını. Bana durduk yere bu arama-tarama aksiyonunu yaşatan kişi kim? Numara telefona kayıtlı olmayan bir no ve üstelik tanıdık ta değil. Ama bu merak duygumu kamçılıyor fena halde. Elimde telefonu parmaklarımın arasında döndürürken bir yandan da kim olabilir bu arayan kişi diye düşünmeye başlıyorum. Bir süre bekledikten sonra, tekrar aramaması beni iyice bu belirsiz kişiye karşı sürükleyici bir keşif macerasına sürükledi. Bari ben arayım dedim kendi kendime ve numaranın üstüne gelip çağrı yapmayı denedim ancak çağrı yapabilecek kontörümün olmaması da bu gıcık olay örgüsünün bir devamı niteliğinde oldu. Nasıl olur da ben, okuduğum kitabı yarıda bırakarak bu aptalca durumun içine sürüklenmiştim bilemiyorum. Şu an ulaşamamanın verdiği bir inatçılık ve merak duygusunun getirdiği bir arzu ile beni arayan kişinin kim olduğu ve neden aradığı soruları beynimi kemiriyordu. Çok mu önemliydi? Bence değildi ki önemli olsa tekrar arardı. Ya önemli bir iş görüşmesi daveti ise.. Ya arayan kişinin şarjı bitmiş te yardıma olan biri ise.. of yahu yine paranoyalara başladım, dur bi sakin ol da kendine gel. Ne yapıyordum ben? Iıı, şeyy yani film izleyecektim ama ondan önce kitap okuyordum ve kitaba olan konsantrem yavaş yavaş film izleme düşüncesine doğru kayıyordu, tam da o sıra da çalan telefon bütün istikametimi kaybetmeme neden oldu. Şu an hangi filmi izlemek istediğimi bile hatırlamıyorum. Sanırım kitabın içinde bahsedilen bir olayla ilgili bir filmdi. Ben hep böyleyim işte, yeni gördüğüm ve duyduğum bir konu hakkında pek fazla bir şey bilmiyorsam daha sonraki konularla bağlantı kurmak amaçlı orada ara verir ve o konuyu araştırıp içeriğini öğrenirim. Kitabın tam olarak ne anlatmak istediğini anlamak için kitapla özdeşleşmek gerekir yani yazar ile aynı yaşanmışlığı paylaşmak gerekir. Bu da yazarın küçük ayrıntılarını keşfetmekle mümkündür. Örneğin bir filmden örnek mi veriyor, hemen o filmi bulup izlerim ya da başka bir kitaptan mı söz ediyor, hemen o kitabı bulur okurum. Tarihi bir kişilikten ya da yaşanmış bazı olaylardan mı bahsediyor hemen araştırır, elimden geldiğince derinlerine inmeye çalışırım anlatılmak istenilenin. Bu küçük ayrıntıların şifrelerini çözmek, aslında bir nevi dedektiflik oyununa benziyor. Bu oyunu oynamaktan büyük bir haz alıyorum. Ama bazen de sanki bu konuda takıntılı olduğumu düşünüyorum. Çünkü böyle yaparak bazı kitapları yarıda bırakıp aslında o kitabın içinde bahsedilen başka kitapları okumaya başladığımı fark ettim. Hatta o kadar ileri gittim ki, bir kitap içerisindeki olayı araştırmak için okuduğum başka kitabın içindeki olayların akışına kapılıp, o kitap senin bu film benim bu tarihi olay onun derken çok farklı boyutlara geçiş yaptığımı gördüm. Şu an geldiğim boyut ise en başa dönüş oldu. Peki ben bu kadar derinleşmişken, beni bu hayal gücünün içerisinden söküp alan amansız çağrıyı kim yaptı arkadaş..? kim, kim, kim bu densiz?
Eski sevgililerimden biri mi yoksa? Ya da gizli hayranlarımdan biri mi yine? Neden bu kadar cesaretsiz oluyorlar anlamak mümkün değil. Telefon numaramı bulup ta çağrı yapmaya cesaretleri oluyor da, bir iki kelime edip duygularını dile getirmeye mi çekiniyorlar, hayret.. oysa ben de bu kadar merak etmişken, bu tarihi fırsatı kaçırdığının farkında bile değil. Şu an tereddütlerle boğuşuyor, biliyorum. Kalbi her seferinde daha hızlı çarpıyor, beni aramaya yeltenirken. Aslında hep böyledir, ilk seferde cesaretini toplamak oldukça güçtür ancak ilk denemedeki odaklanma sonrakiler kadar güçlü olamaz. Bu kararlılığı ilk denemede başarılı sonuca ulaştıramayanlar, daha sonraki denemelerinde önce başarısızlık duvarını aşmaya çalışacaklardır. Her neyse şu an içimdeki merak duygusu yok olup gitti. Değil mi ki insanın başına ne gelirse meraktan gelir. Ama iyi ama kötü ben şu an bu riske girebilecek durumda göremiyorum kendimi. Belki de riske edebileceğim pulum kalmadığından, kim bilir..

Ulaş Tuzak