SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

6 Eylül 2014 Cumartesi

Kadın - 5

Avuç içi büyüklüğünde patır patır dolu düşüyordu yere, düştüğü her yerde patlıyor, patladığı her yere zarar veriyordu. Arabaları çiziyor, camları çatlatıyor, insanların kafasını şişiriyordu. Öyle bir havada gelmişti ki izmir’e, kendisi de inanamadı bu gördüklerine. Ankara’da bile böylesini görmemişti. Bir taksi tutup hava alanından adamın yanına geldi.
Sürpriz yapmak istiyordu ama tam olarak adamın evini kestiremiyordu. İlk ve son kez geldiğinden beri tam iki yıl geçmişti. Mecburen adamı aradı ve yol tarifi istedi. Adamın dediklerini çıkartamayınca da telefonu taksiciye vermek zorunda kaldı.
Taksici adamla evin önüne gelene dek konuştu. Bu kadar konuşma sonunda da kayıtsız bir samimiyet ortaya çıktı. Halihazırda ortak arkadaşların varlığının farkına varmışlar, kapı önü muhabbetini gereksiz uzatmışlardı. Kadın, bu durumdan sıkılmış hissediyordu. Uzayan muhabbetin sonunda taksici neyse ki kıyağını yapıp 10 kağıdı almadı. Kartvizitini uzatıp tekrar görüşeceklerini umarak gazına bastı. Egzoz dumanı çiftin burunlarına erişmeden gözden kayboldu.
Kadın adama sarılmadan direk koluna girmişti. Hal böyle olunca apartmana öyle girdiler, merdivenleri öyle çıktılar, kadında bir pürtelaş, adamdaysa tam aksine bir ağırlık vardı. Daireye girene kadar konuşmadılar, içeri adımlarını atıp kapıyı kapadıklarında kadın adamın boynuna atıldı. Bu atılışı beklemeyen adam sendeleyip duvara yaslandı. Sonra bir süre bakıştılar, kadının gözünde avına saldıracak gelinciğin gözündeki parıltı vardı. Adam irkildi, duvara sürtünerek ayakkabılarını çıkarmak için eğildi ancak kadın bunu fırsat bilerek adamın beline atladı. İkisi de beraber yere düştüler, yuvarlandılar, boğuşur gibi bir hal aldılar. Nefes nefese kaldıklarında kadın, adamın altında kaldı. Burunları birbirine değiyor, birbirlerinin sıcak nefesleri suratlarına çarpıyordu. Kadın, nefesinin soğumasını beklemeden, adamın kafasını tepesinden kendine doğru bastırarak dudaklarını adamınkilere yapıştırdı. Nefesi yarım almaya çalışan adam kadının bu hareketi sonrası sinirlendi. Ayağa kalkıp, kibarca azarladı.
– ne yapmaya çalışıyorsun?
– beni hiç özlemedin mi?
– özlemiş olmam böyle davranmamı gerektirmez ki
– sen özlememişsin beni
– ne yapmamı bekliyorsun benden, böyle hayvanlar gibi bir karşılama olmaz ki..
Bu hayvan gibi tabiri kadını kırmıştı. Odaya geçip bir köşeye oturdu. Yüzü yere düşmüş, gözlerinin ucuyla adamı takip ediyordu. Adam, kadının gelişinden hiç memnun olmamış gibiydi ya da gelip gelmemesi umurunda değildi. Evin içinde dönüp duruyor, ara sıra odanın kapısına kadar gelip kadına bakıyor, bişeyler söyleyecekmiş gibi oluyor ancak bişey demeden tekrar gidiyordu. Son defa gelişinde artık iyice rahatsız olmuş şekilde sordu;
– aç mısın?
– …
– neyse, bişeyler yapmıştım ben mutfakta, istediğin zaman yersin. Benim bikaç saat dışarıda işim var, sen takıl evde, geldiğimde görüşürüz..

Kadın, hayvanca karşılamanın tam da böyle bir şey olduğundan kesinlikle emindi. Ancak yine de tatsızlık olmasın diye ağzını tuttu, adam gidince de uzun bir süre içli içli ağladı. Ağlaması ancak gözlerindeki yaşların tükenip de kuru kuru yüz kırıştırma mimiklerine dönüşene dek sürdü. Daha sonra kalkıp evi gezdi, odalara baktı. En çok da yatak odasında kaldı. Adamın yatağına uzandı ve uyuyakaldı.
Adam eve geç gelmişti. Evde birisi olduğunu bildiğinden tedirgindi. Yine de havayı yumuşatmak için elinde bir adet karanfil getirmişti. Ne de olsa kendisine gelen hem kadın hem de misafirdi. Yanlış davranmıştı giderken, bunun farkına varabilecek kadar da olgun bir adamdı. Sadece kadının zamanlaması yanlıştı onun için, yine de böyle davranmasını gerektirmezdi bu durum. Eve girince sessizliği fark etti. Salon ve oda boştu. Hızlıca mutfağa yöneldi, yemeklere hiç dokunulmamış olduğunu gördü. – gitti mi acaba? İçine bir ateş parçası düşüverdi o anda. – ama nasıl olur? Hay kafamı ulan.. Pişmanlığı tavan noktalarındayken girdiği yatak odasında ışığı açınca kadını gördü. Kadının mışıl mışıl uyuyan o masum yüzünü, içine dehşet saçan pişmanlık acısıyla izledi. Gitmemişti işte, oracıkta gözünün önünde capcanlı duruyordu. Biraz sonra içini ferahlatan coşkun bir sevinç kapladı adamı. Sessizce sevinme hareketleri yaptı ve elindeki çiçeği götürüp kadının başucuna bıraktı. Elini saçlarına götürdü ama dokunamadı, uyandırmak istemiyordu. Hatta öyle ki öpmek bile istiyordu ama cesaret edemedi. Komodinden çarşaf alıp salona geçti, kanepeye serilip yattı. Uyuyana kadar kadını düşündü, bir an önce sabah olmasını, onunla konuşmayı, ondan af dilemeyi istiyordu. Bu düşünceler içerisinde tepinirken o da uyudu..
Kadın uyandı, yanı başındaki çiçeği görünce şaşırdı. Uyku sersemliği şaşkınlığa karıştı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken öyle aptal bir halde doğruldu. Çiçeği eline aldı, kokladı, gülümsedi.. aynanın karşısına geçti, kendine baktı, saçlarını düzeltti, göz altlarındaki akan sürmelerin morluklarını sildi. Bir kez daha gülümsedi. Tedirgin bir şekilde odadan çıkıp salona doğru yürüdü. Kanepede derbeder şekilde yatan adamı görünce irkildi. Sonra yavaşça yanına yaklaştı, ona acır gibi baktı. Bir o kadar da sevimli geldi gözüne. Sanki dün, o hayvanca davranışı yapan o değildi. Unutmuştu bile, aklına bile getirmedi. Ellerini adamın saçlarına götürdü, suratında gezdirdi, daha da eğilip adamın yanağından öptü. Adam o kadar ağır uyuyordu ki kıpırdamadı bile yerinden. Kadın, elindeki karanfili masada duran boş vazoya yerleştirdi, adama bir kez daha baktı, - teşekkür ederim.. Saat henüz erkendi ama kadının bir gecelik kaçamak için ayırdığı vakit dolmuştu. Adam bunu bilmiyordu fakat ona yine de kızmadı. Askıda duran çantasını alıp omzuna taktı. Ayakkabısını giydi, dış kapıyı açtı, arkasına baktı, elini kendisinin bile zor duyacağı fısıltıyla - hoşça kal.. diyerek salladı, sonra usulca kapıyı kapattı ve gitti..

Halikarnas Şarapçısı

Hiç yorum yok: