SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

19 Aralık 2013 Perşembe

Kadının Evi

Bir erkek gözüyle dünyaya hep genel bakmışımdır, bunu hayatın sade yönünden zevk almaya yoruyorum aksi halde basit yaşamak ya da basit olmak gibi bayağı yorumlara vesile yaratmak için değil, öyle olmaktan kati suretle çekinmişim, kaçınmışımdır da zaten..
Ne bileyim, her sabah içinde hacim kapladığım kısmi uzay boşluğunda uyandığımda, bu koskocaman evrende küçücük, miniminicik teferruatları edimsel koşullanmanın da tesiriyle yeniden tecrübe etmek istemiyorum..
Bırakalım dünya kendikendine dönsün olur mu?
Ama olur mu? Olmaz değil mi? Lütfen..
Kadının varlığı nasıl olur da tek kalemde es geçilebilir, öyle değil mi ya..
Kadın, ev kadını olsun olmasın, onun kainatı evidir. En büyük yaşam alanı olan evi; hayallerini, ideallerini, sevgisini, mutluluğunu, huzurunu temsil eder.. Nasıl ki erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyorsa, kadının da evinden geçiyor işte..
Evsiz bir kadın saksısız bir çiçek gibidir, hiçbir özelliği, hiçbir güzelliği fark edilemez, kadının gerçek yüzü ancak onun evindeyken görülebilir. Bir kaktüs bile saksıya konulduğunda nasıl bir estetik içine girebiliyorsa, bir bambu evi nasıl hemen yeşile bürüyebiliyorsa, bir sarmaşık nasıl da evin her köşesini fethedebiliyorsa, pencerenin önüne konulan menekşeler, kasımpatılar, küpeliler bile evde ailenin bir ferdi gibi duruyorlarsa, hele o kılıç çiçekleri yok mu; onları dışarıda görsen onun bir çiçek olabileceği aklının ucundan dahi geçmez ama gel gör ki bir hane içerisinde her şey farklı bir biçim kazanıyor..
Yeni tanıştığınız bir kadını hemen o anda evinde hayal edebilir misiniz? Ev haliyle, en gerçek olduğu şekilde, o anki gizemli tutumundan geniş açılı derece uzakta bir durumda.. Ben de edemiyorum tabii ki ve her defasında kendimi tez ödevi içinde bocalayan zavallı bir araştırma görevlisi konumunda buluyorum.
Peki, ya ilk başta olacakları önceden görmek gibi bir yeteneğimiz olsaydı, hangimiz bu durumu kabul eder ve kaçımız yine aynı seçimleri yapardı? Bence cevaplanması gereken en kritik soru bu..
Bir diğer mesele ve asıl burada değinmek istediğim konu, kadının ev hallerinden ziyade evindeki varlıkları yani diğer deyişle göz bebeklerinin nuru, canları, ciğerleri eşyaları..
Kadının evi gibi değerlidir eşyaları, ayrılmaz bir bütündür, onun için etle tırnakları gibidirler. Evindeki tüm eşyaları şıkır şıkır görmek ister kadın, birisine bir zarar gelmesinden korkunç derecede çekinir, üzerlerine titrer, sanki çocuklarıymış gibi itina gösterir onlara..
Bir erkek karnı acıktığında biran önce yemek yiyip doymayı düşünürken, bir kadın yemeği hangi tencerede ya da tavada pişirmeyi, hangi tabakta, hangi masada, hangi çatal bıçakla, hangi yardımcı yemeklerle, ne şekilde ve ne kadar yeneceği gibi akla gelmeyen daha nice koşullarını düşünür..
Haa, erkek bi de demli bi çay ister yemeğin üstüne şöyle yediklerinin hazmını kolaylaştırsın, mideyi rahatlatsın diye ama kadın yine rahat durmaz ki; ada çayı mı olsun, ıhlamur mu, bitki çayı mı, kahve mi? Kahve derseniz yine iki seçenek sunar size; türk kahvesi mi, nescafe mi? Diyelim boş bulunup türk kahvesi dediniz.. Nasıl olsun; şekerli, şekersiz, orta? Yahut neskafe dediniz, kendinizi çok şanslı saymayın onun da çeşitleri var; sütlü mü olsun sütsüz mü? Yada işi iyice abartın da salep deyin sıyrılıverin işin içinden..
Uyarı Notu: “eğer ki içeceğiniz her ne ise onu porselen takım bir fincanda içiyorsanız ekstra dikkat etmelisiniz, aksi halde fincana gelebilecek en ufak zarar beyninizde de bi o kadar hasar oluşturabilir” benden söylemesi..
Hastalanınca ev kedisine dönüşüverir kadın, bütün kusurlarıyla en çocuksu, en şefkate muhtaç, en durgun ve aynı zamanda bilhassa en masumane halini alır. İşte o zaman tüm eşyalar gözündeki bütün değerini yitiriverir, evin gerçek ihtiyacının bir erkek olduğunu anlayıverir kadın..
Evin gereğidir kadın, direği ise erkek ve böreği çocuklar olmalı sanırım. Bence her kadın börek yapmasını iyi bilmeli, bu aralar ev böreği çekiyor sanki canım..

#ulastuzak

Hiç yorum yok: