SOSYAL MEDYA

SOSYAL MEDYA
ulastuzak

5 Temmuz 2018 Perşembe

Ş’eksper / Bölüm-1


Ülkede yine amansız bir kriz boy göstermeye başlamış, değneğin sapını tutanlar, keskin uçlarını proletarya üzerinde ince kalın değdirmeye devam ediyordu. Yazın tam da ortasıydı. Beyinleri eriten, kanları kaynatan, tenleri kurutan bir sıcak, temmuz ayının sempatikliğiyle bilinçleri kavuruyordu. Bu sıralarda adam, işsizliğin getirdiği boşluk yüzünden mağrurluğunu kırmış ve uzun bir aranın ardından kapitalizmin tozlar altında bıraktığı edebiyat sayfalarına geri dönüyordu. Her türlü sıkıntıyı fırsata çevirmek farkındalığı; bir kez daha benliğini dürtmüş, onu bilgisayarının başına itmiş ve piyanonun tuşlarına basar gibi, ona düşüncelerini besteletmeye başlamıştı. Kulağında yabancı, pek uzak diyarlardan gelen naif bir esinti çalıyordu. Bir türlü dile getiremediği melodileri, nidalarla mırıldanıyordu masasında. Sıkılıyordu, bunalıyordu pekala, lakin önünde duran zamanın en kısa anlarını gözündeki şualarla bekliyor, onları kedinin hareketli bir objeye odaklanması gibi sinsice takip ediyordu. Olacaktı, o uzun zamandır beklediği fırtına mutlaka kopacaktı, buna çok emindi çünkü başarmaya çok yaklaşmıştı, iliklerine kadar hissediyordu bunu. Kulaklarına fısıldanan kehanetin gerçekleşmesi an meselesiydi.
Bir buçuk yıl önce çıktığı bu uçsuz bucaksız, ufkun düz bir çizgi halinde göründüğü engin okyanusta şimdi kıta sahanlıkları arasında irili ufaklı adacıkların koylarında geziniyordu. En büyük sıkıntısı, teknesini hangi ıssız koya demirleyeceğine karar vermeye çalışmaktı. Sığ suların muhteşem berraklığı ve mavinin en ışıltılı tonları onu hayata en sıkı piyan bağlarıyla bağlamaya yetiyordu. Yaşamak güzeldi, hoştu. Her şeye rağmen bir kez daha yaşamaya değerdi, velev ki güzellikleri görebilen gözleri olsun insanın. Her şeyi güzel gösteren lenslerini gözlerine taktı adam ve retinasına odakladığı ilk koya doğru netleşmeye başladı.
Muhasebesini kurduğu home-ofisine geldi. Buzdolabını açtı, meyve suyu kavanozuna doldurduğu buz gibi suyu kafasına dikti. Ağız boşluğundan taşan sular yanaklarından süzülerek önce göbeğine sonra da ayak parmaklarına damladı. Vücudunun içi dışı bir anda serinlemiş oldu. Aklına bir şarkı geldi, her zamanki gibi tereddüt bile etmeden mırıldanmaya başladı; “bu ne biçim hikaye böyle, hasta mısın nesin bana söyle.. gel gidelim güneylere, yenilenip dinlenmeye.. deliyim ben aslında senin gibi sevmekle deli..”

Hiç yorum yok: