Son 2 aydır bilgisayar başında yazdığım tek konu gayrimenkul
değerleme raporu. Muhtelif bankalara konut, villa, işyeri, dükkan, ofis vs.
ekspertizi yapıyorum, işim bu oldu pandemiden sonra. Hala İstanbulda’yım. Dün 2
ay sonra ilk defa sete gittim. Malum bir hipermarketin reklam filminde oynadım.
Dizi işleri de açılmaya başladı. Önem sırasına göre üst kademeden başlayarak
işsiz kalan oyuncular iş yapmaya başladılar. Sıra bize de gelmeye başladı
nihayet. Sektöre geri dönmek güzel, özlemişiz. Diğer taraftan, bahaneyle maaşlı
sigortalı iş sahibi olmak da güzel oldu. Serbest zamanlı gibi çalışıyorum ama
full time kazanıyorum. Allah bereket versin. Şanslı olmak böyle bir şey demek
ki.
İşin aslını size anlatmak istiyorum;
Daha önceki yazımda anlatmıştım. Bir dizi işi için Haziran
başında Bodrum’dan İstanbul’a geldim. Ancak işler yolunda gitmeyince yine boşta
kalmıştım. Yaklaşık 10 gün sonra bir sabah Üsküdar sahilde, Paşalimanı’nda
yürüyüş yaparken, Tekel Sahnesinin önünde durup boğazdan geçen devasa gemileri
izliyordum. Telefonum çaldı. Kibar bir erkek sesi, rahatlatıcı bir tonda hal
hatır sordu. Sonra konuya girdi. Arayan beni defalarca arayan değerleme
şirketlerinden birinin insan kaynakları müdürü Harun bey. Eski CV’lerimden bana
ulaşmış. Üstelik Bodrum bölgesi için. Ben Bodrum’da olmadığımı artık İstanbul’da
olduğumu söyleyip telefonu kapatmak istedim. Ama Harun bey kapatmak
istemiyordu, İstanbul’da çalışmak istemez misin? diye sordu. Diğer şirketlere
verdiğim net cevabımı hemen yapıştırdım; ben o sektörü bıraktım, artık o işi
yapmak istemiyorum. Neden diye sormaya devam etti Harun bey. Kredi faiz
oranları düşmüştü, herkes deli gibi konut kredisi çekmeye başlamıştı. İşler çok
yoğundu ve eksper sayısı işleri karşılamıyordu. Çılgın gibi gayrimenkul satışı
oluyordu. Harun bey CV’mden benim deneyimli olduğumu görmüştü. Üstelik hem
İstanbul’da olduğumu, hem de başka bir yerde çalışmadığımı öğrenmişti.
Deneyimli bir kurt gibi avını kaçırmak istemiyordu. Tam da istediği gibi bir
aday bulmuştu çünkü. Ben reddedip telefonu kapamaya çalıştıkça ısrarla beni
telefonda tutmak ve ikna etmek için sorular soruyordu. Şu an ne işle
uğraşıyosunuz? Yeterli para kazanabiliyor musunuz? Hayatınızdan memnun musunuza
kadar geldi muhabbet. Derken, nasıl manipüle olduysam işi kabul etmişim. Zaten boş
boş ne yapsam bu süreçte diye de bi taraftan düşünüyordum. Tam üstüne böyle bir
konuşma olunca kabul edivermişim. Harun bey beni İK’dan Ceren hanıma
yönlendirmiş, Ceren hanım işe giriş sürecini anlatmış ve kendimi bir gün sonra
evrak toplarken bulmuşum. Noterden ha bire bankalar adına tasdikli belge
alıyorum. Ne kadar da artmış noter fiyatları..
Ertesi gün evrakları teslim ettim, daha sonraki gün şirket
aracını, laptopu ve telefonu verdiler, hadi bakalım vira bismillah sahaya.
Bankalara tanımlandıkça işler gelmeye başladı. İlk işim Tuzla Serbest Bölgeden
bi fabrika ve Organize Sanayi bölgesinden bi İmalathane. Buyrun burdan yakın. Ben
konut raporu bile yazmayı unutmuşken daha önce hiç yazmadığım bu nitelikli
işleri nasıl halledicektim. Aldı mı beni bi stress.. neyse ki süreç içerisinde
hem denetmen hem de diğer eksper arkadaşlarla tanıştıkça bu zorlu sıkıntılı
süreçleri atlattım. Şu an çok memnun ve mutluyum işimden. Diğer taraftan
istediğim zaman oyunculuk işlerini de yapabilmek bu işin çok büyük bir artısı
bence. Yoğun geçen yaz sezonu sonrasında kredi faiz oranlarının da
yükselmesiyle neyse ki çılgınca akan işler yavaşladı ve biz de rahat bir nefes
aldık. Merkez rahatlayınca da bu kez Şile işlerine gitmeye başladık. Şile
işleri bize tatil gibi geliyor. Hem geziyoruz, hem deniz ve orman havası
alıyoruz. Sabah gidersek kahvaltı, öğleden sonra gidersek balık yiyip
dönüyoruz. Seviyoruz yani bu hayatı.
Bu arada Üsküdar’dan geçici bir süreliğine Şişli merkeze
taşındım. Burası İstanbul’da 1 yıl içinde yaşadığım 5. Ev oluyor. Ne de çok ev
değiştiriyorum. Seviyorum değişikliği napayım. Enerjimi yenilemenin bir diğer
yolu da bu bence. Buralarda yaşamak da ayrı bir tat. Bomonti’si, Nişantaşı’sı,
Maçkası.. Beşiktaş’ı, Sarıyer’i Kilyos’u.. Buralarda da geziyoruz kısacası.
Akşamları arka tarafta Şişli Belediyesi’nin karşısındaki parkta basket
oynuyoruz kuzenle. Güzel spor oluyor bize. Evde de barfiks çekiyoruz, kolları
sırtı omuzu kanatları büyütüyoruz. Avuçlarımızın içi patlasa da sonuç
fevkaladenin fevkinde. Postür iyi duruyor yani.
Yakında tekrar Anadolu yakasına taşınıcam. Kısmetse ev
almayı düşünüyorum. Arabayı satıp daha pahalı bir ev alamayı düşünüyordum ama
şimdi arabayı satınca yenisi almak da epey güç olacağı için bundan vaz geçtim. Hem
bi ev bi arabaya beraber sahip olmak daha bi güzel duruyor değil mi? Şirket
arabası olsa da, kendi arabamın her zaman evinin önünde durması ayrı bir güven
veriyor insana. İşe, şirkete belli olmaz sonuçta, Türkiye’de özel sektör
piyasası çok dalgalı en nihayetinde.
Bundan sonraki süreçte ise daha fazla sanatsal ve edebi
işlerle uğraşabileceğimi düşünüyorum, bu da beni ayrıca mutlu ediyor. Şu an bu
yazıyı yazabilmek bile çok güzel bir duygu benim için. Artık daha sık yazma,
daha fazla kitap okuma, daha çok şiir seslendirme, daha daha oynama, fikir
yaratma ve icra etmek sürecine girdim. Başarıyı elde etmek çok tatmin edici bir
duygu. Ruhum şenleniyor, demleniyorum, tazeleniyorum resmen. Benjamin Button
gibi her geçen yıl daha da gençleşiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder