Başarıya giden yolda en önemli 4 unsurdan ilki ve bence en
önemlisi KARAR verme aşamasıdır. Hangi konuda başarılı olmak istiyoruz?
Hayalimiz ne? Ben yıllarca kendime hep bu soruyu sordum. Yıllar içinde sürekli
değişip duran cevaplarım yüzünden tam bir hercai olmuştum. Bir türlü tam olarak
ne istediğimi bilmiyor bu yüzden de verdiğim kararlar hiçbir zaman içime
sinmiyor ve dolayısıyla sonu gelmiyordu, sonlandıramıyordum. Küçüklüğümde hep
kendime idol olarak gördüğüm “Atatürk Olmak” düşüncesinin bir ütopya olduğunu
anlamamdan sonra kendimi spora verdim. 10 yıl boyunca zeki, çevik ve de ahlaklı
bir sporculuk hayatım oldu. Amatör olarak başladığım minder güreşinde lisanslı
profesyonel sporculuğa kadar yükseldim. Yerel, bölgesel ve ülke çapında
başarılar elde ettim, madalyalar kazandım. Ama ağır antrenman koşulları ve de
hem fiziksel hem mental olarak disiplinli bir hayat tarzını tüm yaşantım
boyunca sürdüremeyecek olma düşüncesi beni bir karar verme dilemmasına soktu. En
iyisi derslerime odaklanmaktı. Matematiğim çok iyiydi, ayrıca çok da seviyordum
matematik dersini. Çok iyi bir lise yeni hayalim olmuştu. Ancak vasat bir
Anadolu Lisesi deneyiminden sonra ne olacağıma dair bütün fikirlerim yitip
gitmişti. Hiçbir zaman klişe bir mesleğim olsun istemiyordum. Hayalimde hiç bi
zaman avukat, doktor, mühendis üçlüsü olmadı bu yüzden. Hele ki öğretmen olmayı
aklımın ucundan bile geçirmedim. Şimdiki kadar olmasa da o zamanlar da herkesin
ünlü olma isteği vardı. Bununla ilgili de o zamanların popüler lafı “ya topçu
ya popçu olacaksın” dı. Tabi Anadolu’nun küçük bir yerleşiminde yaşayan
biriyseniz, bir de üstüne imkansızlıklar içinde hayat mücadelesi veren bir
ailede yaşadıysanız, bu düşünceleriniz tamamiyle hayal ürünü oluyordu. Herkes
gibi ben de sıradan bir devlet üniversitesinde, öss puanıma göre rastgele
tercihler yapmak zorunda kaldım. Bir yanlış bir yanlışı daha doğurmuştu ve ben
hayallerimden bir tık daha uzaklaşmıştım. Hatta o kadar uzaklaşmıştım ki, 360
derece düşünürsek, diğer tarafından da oldukça yaklaşmış olduğumu gördüm. Hani
sabaha en yakın olan zamanın gecenin en karanlık olduğu andır, klişesi..
Üniversitenin ilk yılında tiyatro ile tanıştım ve takdir edersiniz ki şu anki her şeyin kıvılcımı o zaman yanmış
oldu.
Yaşım henüz 18 idi ve ben hala kararsızlık deryasında
bocalamaya devam ediyordum. Okulu, bölümümü, dersleri, okuldaki insanları
sevmiyordum, sevemiyordum bir türlü. O güne kadarki vermiş olduğum yanlış
kararlar silsilesi beni tam bir çukurun içine, bataklığa saplamıştı. Buradan
kurtulabilmenin en iyi ve tek yolu daha iyi bir karar vermekti, verebilmekti. Ve
ben bir karar daha verdim, iyi ya da kötü.. doğru ya da yanlış.. bir karar
vermem gerekiyordu ve ben bir karar verdim, verebildim. Okulu bırakıp tiyatro
yapmaya başladım. 2 yıl küsür süreyle.. Baktım işler istediğim gibi gitmiyor,
okula geri dönüp okulu bitirdim, mezun oldum. Artık ben de bir üniversite
lisans mezunu, işsizler ordusuna katılacak yeni bir neferdim. Birkaç işte
çalışmayı denedim, baktım yine olmuyor, askere gitmeye karar verdim. 6 ay
boyunca ne olacağıma karar vermeyi düşünmekle geçirdim. Onlarca kitap okudum,
yetmedi bir de roman yazdım ama ne olacağım, ne yapacağımla ilgili hala bir
fikrim yoktu, net bir karar veremedim. Döndüm ailemin yanına, başladım bir
kitap dükkanında çalışmaya. Amaçsızca doğaçlama yaşıyordum, hayatın anlamını
anlamaya çalışıyor, her gün yeni bir kitap okuyor, felsefe yapıyor yine de bir
yere varamıyordum. En sonunda bir kızın peşine düştüm, her şeyi unuttum, anın
tadını çıkarmaya verdim kendimi. Derken kızın yüzünden KPSS çalışmaya başladım
bir süre sonra. Eğer evlenmek ve de ciddi bir hayat kurmak istiyorsak benim de “düzgün
bir iş”im olmalıymış. Bu nedenle bir anda elimde sınav kitapçıklarıyla dershaneye
giderken buldum kendimi. O kadar motive olmuşum
ki, son dershane deneme sınavında zirveyi gördüm. 95 puanla liste başıydım.
Matematik full 45te 45. Tam dedim oğlum bu iş tamam, devlet memuru oluyorsun
ama o da ne? Hatun yok piyasada. Terk etmiş gitmiş bizi. Hadi bakalım buradan yak.
Sınava 3 hafta kala yapılır mı bu adilik? Her neyse benim bütün hayallerim sil
baştan, e tabi yeni bir karar verme aşaması da cabası.. 3 hafta boyunca hiçbir şey
yapmadım, dolayısıyla sınav da pek iç açıcı geçmedi. En güvendiğim matematikte
bile 5 boş bikaç tane yanlışım vardı. 84 küsür bir puan almıştım. 90 puan
altında atanmak imkansız gibiydi, nitekim atanamadım. Yepisyeni nur topu gibi
bir karar verme aşaması daha karşıma çıkmış oldu böylelikle. Karar vermekten
sıkılmıştım artık, noluyorsa olsundu bundan sonra. Dedikten sonraki süreçte
depresyonik bir yaşamın içine sürüklenmek kaçınılmaz olmuştu. Yaklaşık 2 ay
boyunca yatalak hasta gibi yatağımdan çıkmadan yaşayan bir ölü gibiydim. Artık bir
karar vermeliydim yoksa sikecektim bu hayatımı. Gidip ziraat bankasına 50 TL
yatırdım, yeniden ÖSS’ye girecektim. Spor akademisi okumaya karar verdim. Neden
olmasındı? Zaten 10 yıl tecrübeli profesyonel sporcu değimliydim? Yapardım, yapabileceğime
inandım ki yataktan kaldırdı bu inanç beni. Sınav harcını yatırdıktan sonra evin
yakınında bulunan şehir stadyumunda koşmaya başladım. Form tutmalıydım,
kondisyonum eksikti çünkü. Yaklaşık 1 hafta boyunca istikrarlı bir şekilde düz
koşularımı yaptıktan sonra özel bir bankanın sınav çağrısı geldi istanbul’dan. O
sıra abim de İstanbul’da çalışıyordu. Bastım gittim. Sınava girdim, ilk yazılı
aşamayı geçtim. 1 hafta sonra sözlü mülakata çağırdılar. Ona da girdim çıktım
ve onun sonucunu beklerken bir başka özel bankadan direk iş teklifi aldım. Hem de
Bodrum’da çalışmak için. Düşünmeden kabul ettim. Bu nasıl bir sinerjiydi böyle.
10 gün öncesine kadar yatağında çaresizce hayattan ümidini kesmiş biriyken, bir
hafta içinde beden eğitimi öğretmeni olmaya karar verip sınav harcı yatıran,
antrenmanlara başlayan ve bir banka sınavı daveti alıp başka bir bankadan iş
teklifi alan birisine dönüşmüştüm. Mucize gibi bir şeydi gerçekten. O bankaya
girip tam 2 yıl aralıksız çalıştım. Araba aldım. Sonra işten atıldım, yeni bir
karar aşaması daha başladı. Anladım ki bu hayatta karar verme süreci hiçbir zaman
bitmiyordu, bitmeyecekti de. O yüzden diyorum, başarıya giden en önemli adım
Karar vermektir diye, hatta daha da en en en önemlisi Doğru Kararı
verebilmektir. Tabi verdiğimiz kararın doğru karar olup olmadığını denemeden
asla bilemiyoruz maalesef. Yine eğrisine doğrusuna bakmadan bir karar verdim.
Eksper oldum. Manisa-İzmir ve Bodrum’da 1 yıl boyunca gayrimenkul değerledim,
raporlar yazdım. Ama fark ettim ki ben bu olmak da bu işi yapmak da
istemiyorum. Turizmde barmenlik, Beach’lerde tanıtım organizasyon PR işleri de
yaptıktan sonra yaz bitimine yakın ne olursa olsun inceldiği yerden kopsun,
atın ölümü arpadan olsun diyerek pılımı pırtımı toplayıp İstanbul’un yolunu
tuttum. En azından hayallerime yakın yaşamak da bir şeydir değil mi.
Bir sonraki aşamaya geçebilmem oldukça zamanımı aldı, 30 yıl
kadar..Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, nihayetinde içime tümüyle
sinecek bir karara varabilmiştim. Ben sanatçı olacaktım. Atatürk olamadım ama O'nun '.. hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz ama Sanatçı olamazsınız' sözüne çok takmıştım. Olucaktım işte, gör bak nasıl oluyorum.. Hıh..
KARAR aşamasından sonraki en önemli aşama ise İNANÇ
aşamasıdır. Bu aşama da oldukça sıkıntılı ve sürüncemeli bir süreçtir. Çok
zordur gerçekten, hem de düşünüldüğünden de zor. Herkes, “inanmak başarmanın
yarısıdır” der. Bence inanmak=başarmaktır. Başarmanın %100’üdür inanmak. Burada
asıl mesele inanmayı başarmaktır. Sadece beyninizle yada kalbinizle değil, tüm
organlarınızla, tüm dokularınızla hatta tüm hücrelerinizle, tüm atomlarınıza
kadar bu inancı hissetmelisiniz. Aldığınız her nefeste, iki kalas bir heveste, attığınız her adımda,
içtiğiniz her su damlasında, yediğiniz her lokmada buna inanmalısınız. Her gece
yatarken en son bunu, her sabah kalktığınızda ilk önce bunu düşünmelisiniz.
Hatta rüyanızda bile bunu görmelisiniz. Bununla kafayı sıyırtmalısınız iyice.
Hayattan koparmalı bu inanç sizi. Öylesine, ölesiye inanmalısınız. Bu konuda
obsesif kompülsif olmalısınız tam manasıyla. Adınızdan daha çok emin
olmalısınız bu İnancınıza. Kesinlikle en ufak bir şüphe dahi duymamalısnız.
Olmayacağına, yapamayacağınıza dair herhangi bir endişe barındırmamalısınız
içinizde. Hatta olduğunu görmelisiniz bile artık. Elinizi uzatsanız alabilecek
kadar yakın olduğunuzu bilmelisiniz.
Evet artık inanıyorsunuz gerçekten, hatta öylesine inandınız
ki, etrafınızdaki herkesi ikna ettiniz, onlar da en az sizin kadar inanıyor
artık. Bakın burası çok önemli; size inanmayanlar bile artık sizden daha çok
inanıyor olmuşlar size..
Bir sonraki aşama, ÇABA. Çaba gösterilmeyen hiçbir inanç işe
yaramaz, kati suretle meyvesini vermez, inancınız ne kadar çok büyük olursa
olsun. Hatta inancı daha da körükleyen şeydir çaba. Ne kadar çok çabalarsanız
içinizdeki inanç ve motivasyonunuz o kadar artacaktır. Kararlılığınız kat ve
kat artacaktır. Bu aşamada bahaneye yer yoktur. İnsan yapmak isterse bir yol
bulur, yapmak istemezse de hep bir bahane bulur. Tüm imkansızlıklara, tüm olumsuzluklara “RAĞMEN”
bir yol bulmak zorundayızdır. İmkansızlıklar içinde imkan yaratmak da bir
çabadır sonuçta. Sakın tespit yapmayın bu aşamada, yorum hiç yapmayın. Bu sizi zayıflatır ve yavaşlatır hatta yıpranmanıza sebep olur. Yıpransanız dahi, ki mutlaka yıpranıcaksınız, yıprandığınızın farkına varmamalısınız. Kendinize acıyacak üzülecek vaktiniz yok, olmamalı. Cahil cesareti ile kilitlenmiş olduğunuz hedefe hiç durmadan koşmaya devam edin. Zira siz değilmiydiniz ilkokulda her sabah bu uğurda yürümeye and içen.. Pes etmeden yılmadan çabaladık çabaladık ve yine çabaladık.
Sonunda çabalamaktan anamız ağladı, biz de ağladık ama çabalama aşamasında
başarıya bir adım daha yaklaştık. KARAR-İNANÇ-ÇABA üçgenini kurabildiyseniz
işin %80’ini halletmiş olucaksınız. Buna tüm samimiyetinizle inanın. Çünkü
hayatın sırlarından bir tanesi işte burada ilk olarak karşımıza çıkıyor. %80’e
%20 kuralı, diğer bir adıyla Pareto kuralı. (İtalyan istatistikçi Vilfredo
Pareto’nun keşfettiği bilimsel bir yasa) Özetle açıklamak gerekirse; sorunların
%80’i, sebeplerin %20’sinden kaynaklanır. Bir başka örnekte; bir şirketin
gelirlerinin %80’i müşterilerinin %20’sinden kaynaklanır. Bununla ilgili olarak
yüzlerce örnek var, merak edenler araştırabilir. Bizim konumuza uyarlarsak
eğer; başarıya ulaşmak için izleyeceğimiz yolların %80’i, başarının %20’si
içindir. Ya da tersinden bakarsak, Başarının %80’i, yaptıklarınızın %20’sinden
kaynaklanır. Yani, KARAR-İNANÇ-ÇABA üçlüsü yapacaklarımızın %80’i olmakla
beraber, başarımızın sadece %20’sini kazandırmış oluyor. Başarının %80’ini yani
başarıyı asıl elde edeceğimiz kısmını yapacaklarımızın %20’lik kısmını yaparak
elde edicez. Peki napıcaz? Nedir bu %20’lik kısım?
İşte geldik dananın kuyruğunun koptuğu, kopacağı yere. SABIR’a.
Evet, bize başarıyı getiren, getirecek olan son %20’lik parametre SABIR’dır
arkadaşlar. Başarıya ulaşma yolunda çaba gösterip de başarılı olamayan,
defalarca denediğini söyleyip de bir türlü başaramayan kişilerin hepsinin ortak
püf noktası bu. Onlar başarının gelmesi için gereken SABIR’ı gösteremediler. Elmasa bir kazma uzaklıkta vazgeçen madenci
görselini hatırlarsınız. İşte anlatmak istediğim tam da bu. Kendi çabalarını
yeterli görüp olamayacağına kanaat getiren insanlardır bunlar. Ünlü bir söz
vardır, “Yenilince değil, vazgeçince kaybedersin”diye. Başarıyı elde etmek için
çok zaman harcamış olabiliriz, hatta gereğinden de çok olmuş olabilir bu zaman
ama “ASLA VAZGEÇME” kuralı işte tam bu
noktada devreye giriyor. Bunun için söylenmiş bir söz bu da. Başarılı olamayan
insanların %80’i hep bu noktada pes ettiler. %20’si ise pes etmedi, SABIR
gösterip başarılı oldular. Çünkü onlar tüm hücreleriyle, tüm atomlarına kadar
inanmışlardı. Daha o ilk aşamada KARAR’larını verdiklerinde bunu başaracaklarını
görmüşlerdi. Bu uzun, çetrefilli ve pek sancılı yolculukta asla vazgeçmemeyi göze almışlardı. Bunun
sonucunda istedikleri yere haklı gururlarıyla ulaşmayı başardılar. Zaten tüm bu adımları uygulayıp başarılı
olamamak da bir mucize olsa gerek.
Artık BAŞARI’nın Sırrını siz de biliyorsunuz.
BAŞARI = KARAR+İNANÇ+ÇABA+SABIR
Eee o zaman ne
duruyorsunuz? İstediğinizi elde edene kadar, başarana kadar;
PİLAVDAN DÖNENİN
KAŞIĞI KIRILSIN!
ULAŞ TUZAK
Tüm Sosyal Medyalarda: @ulastuzak